Üçüncü sınıfa gidiyordum. Sınıf arkadaşlarımın okula satranç takımı getirip teneffüste oynamaları ile tanışmıştım oyunla. İlk oynayışımda, kabul ediyorum acemi şansı ve yardımlarla sınıfın en çalışkan öğrencisini yenmiştim.

Yavaş yavaş sevmeye başlamıştım oyunu. Hatta doğum günümde satranç takımı aldırtmıştım. Takımın ahşaptan yapılması daha etkilemişti beni. O ahşap kokusunu hiç unutamıyorum…

O yıl okul içinde düzenlenen yarışmada kendimden bir yaş büyük birini yendiğimdeki zafer mutluluğu tarif edemem. Altıncı sınıfa giden elendiğim kişiyle de ilk oyunda küçük bir hatam ile berabere kalmış ve sonra da yenilmiştim.

Satranç bir strateji oyunudur. Minyatür bir savaş demek yanlış olmaz herhalde. Ama günümüzün savaşları gibi adaletsiz ve kuralsız değil. Gücün değil aklın kazandığı ve kazanırken de adaletli olan bir savaş…

Günümüz savaşlarına benzemiyor ama yaşamı yansıtan benzerlikler göze çarpıyor… Şans ve zekânın katkısıyla bir piyon yavaş adımlarla ilerleyerek “vezir” olma ihtimâli vardır… Şah ise bana göre kalp ve vicdanı temsil eder. Gidebileceği doğrular kısıtlıdır… Hep olduğu yerden bir adım ötededir… Lakin yanlış bir hamle ile “oyun” bitebilir… Bu benzerlikler uzar gider…

Bu anlamları “21 yaşındaki Talha” yeni sezinledi… Çocukken içinde olmaktan zevk duyduğum bir savaştı… 23 Mart 2013 tarihli “Savaştayız” başlıklı yazımda şöyle yazmışım “Çocukluk sanılarım gerçek olduğunu düşünüyorum. Gerek tarih dersleri gerek maceraperest düşüncelerim yüzünden her ülkenin hatta her insanın savaştığı düşmanları olduğunu düşünürüm”. İşte bu düşünceler akabinde duygularımı pekiştiren bir araçtı satranç benim için…

Lakin hayattaki en ufak bir yaşam kırıntısının bile kendisinden kat kat büyük bir anlam taşıyabileceği kanaatindeyim. İnsanların kullandığı kelimeler ile söylemek istedikleri arasında farklar olabilir. Bu durumu mimiklerle, el kol hareketiyle, ses tonuyla fark etmek mümkün…

Anlam içinde anlam yani… Her şeyin gizli kalmış olsa da manası olmalı ki hayatta “manasız” yer tutmasın… Bu mana insan için hep fayda sağlamaz… Şakanın altında yatan gerçeklik payı gibi…

“Her şeyin gizli kalmış olsa da manası olmalı ki “hayatta “manasız” yer tutmasın dedik ya bu “şey” geçmişten geliyorsa muhakkak günümüz insanlarının çözmesi gereken anlamlar taşır…

Satranç oyunundan doğru veya yanlış bir anlam çıkardık işte… Duygusal yapımdan olsa gerek her noktadan mana aramanın gerekliliğine inanıyorum… Ne suçluyu konuşturmayı çalışan polisin ne de Sherlock Holmes’un yerinde olmak isterim. Lakin hayatın içinde gizli bir define olduğunu ve insanlarında avcısı olduğunu düşünüyorum…

“Defineyi kim bulmuş ki biz bulalım” dediğinizi duyuyorum. Ama şunu kaçıyorsunuz… Mühim olan bulmak değil araması güzel ve hazine değerinde… En azından benim nazarımda…

Saklambaç bize her an ebelenebileceğimizi, körebe ise hayatta gözü kapalı da olsa rakiplerimizi arama yakalama çabasında olmamızı öğretti… Bu kadar mana aramam hele naif oyunlar için size absürt gelebilir… Lakin şairane zekâm düşündürtüyor ve yazdırıyor işte… Hayatta ütülmemek için benim de yapabileceğim “Mana Arama Elemanı” olmaktır belki de… Bir kusur işlediysem affola… Allah’a (c.c.) emanet olun…

e-mail : [email protected]