Sevgili okurlar,
Bugün Pazar, şöyle haftanın yorgunluğu çıkarmak üzere, aileniz ile birlikte olmanın keyfi içinde kahvenizi yudumlarken, sizlerle bazı hususları paylaşmak ve o hikayeyi sizi bir de ben anlatmak isterim.
Geçtiğimiz günler Brüksel’e bir konferans vermek üzere ünlü spiker, dilci, diksiyoner Gülgün Feyman geldi. Kendisini İstanbul’da gördüğümde, arkadaşım ile birlikte Brüksel’e gelmesini ve bir konferans vermesini istemiştim. Sağ olsunlar, bizi kırmadı ve Brüksel’e geldi.
Bu fırsattan yararlanarak, ona Brüksel’i gezdirdim. Merhum Adnan Menderes ile Cumhuriyet dönemi siyasi liderlerimizin bir çay, bir kahve içimi uğradıkları mekanları kendisine gösterdim. Hatta ünlü yazar Victor Hugo’nun, ’Sefiller’ romanını yazdığı yeri ve Karl Max’ın o doktrinleri kaleme aldığı oteli gösterdim.
Elbette bizimle ilgili de bir obje vardı. Bir binanın ön cephesindeki bir kabartma imza idi bu! Hayretle baktı, inceledi ve ‘ Bunca yıl Brüksel’e gidip gelirim, bana bu objeyi gösteren olmadı’ dedi..
Her neyse, size bu objeden sonra bahsederim.
Biliyorsunuz, Türkiye’de şu sıralarda AK SARAY çok konuşuluyor. Hem onunla ilgili ve hem de şehir dokusu ile ilgili sizlerle bir önemli konuyu paylaşmak istiyorum.
Ama önce şu soruma bir cevap verirmisiniz?
Adapazarı’na, dolayısıyla Akyazı, Karasu, Hendek, Geyve ve Taraklı ile diğer yörelerimize bir misafiriniz, konuğunuz gelse, ona nereleri gezdirir, neler anlatırsınız?
Avrupa’da hemen, hemen her kentte birbirinden farklı hikayeler sizi kent dokusu içinde büyülüyor. Alıp tarihi derinliklere götürüyor. Bizler ise tek varlığımız olan doğayı yıkıyoruz, içine ediyoruz. Kimsenin kılı kıpırdamıyor! Kıpırdayanları ise ‘terörist’ olarak suçluyoruz. Ya da ölümüne sebep oluyoruz!
Yapmayınız, fidanları kırmayınız, hele de genç fidanlara hak, hukuk, adalet, eşitlik adına sahip çıkınız..
BERLİNDE HAKİMLER VAR!
‘Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam'dan geçiyor. Orayı çok beğeniyor ve 'Bana şuraya bir saray yapın" diyor. Ertesi gün adamları gidip bakıyorlar, Kral'ın beğendiği yerde bir değirmen. Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor.
- Buyrun?
- Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para?
- Satmıyorum ki ne parası?
- Saçmalama Kral istedi.
- Bana ne. Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki.
Adamları gelip Kral'a diyorlar ki;
- Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. Satmıyorum dedi.
- Çağırın bakalım bana şu adamı.
Değirmenci gelip, Kral'ın karşısında duruyor. II. Frederick;
- Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaç para?
- Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi. Satmıyorum!
- Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.
- Sen koskoca kralsın, paran çok. Git Almanya'nın heryerine saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum!
II. Frederick ayağa kalkıyor;
- Unutma ki ben Kralım!
Değirmenci bakıyor ve diyor ki;
- Asıl sen unutma ki Berlin'de hakimler var!
Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiçkimse adaletin üstüne çıkamaz. Orada oturamaz. Bugün bütün gelişmiş ülkeler hukuk fakültelerinde bu olayı anlatırlar. "Berlin'de hakimler var!"
- Potsdam'daSansosi Sarayı. Saray ve değirmen yanyana. Kral ve değirmenci adaletle komşu oluyor.
Sabahları II. Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci sesleniyor;
- Hey Frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?
II. Frederick diyor ki;
- Adalet her sabah bana, sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi.
Ve tarih 31 Aralık 1917. Berlin'de bir otelde yılbaşı kutlamaları yapılacak, Osmanlı heyeti var orada. Aralarından biri bu öyküyü anlatıyor. Ve;
- Hadi Potsdam çok yakın. Gidip adaletin simgesi olan o değirmen ve sarayı yanyana görelim.
Kimse gelmiyor ve bu öyküyü anlatan tek başına kalkıp gidiyor. Herkes yılbaşı kutlarken o gidip adaletin simgesini izliyor uzun uzun. O Mustafa Kemal Atatürk.’
Eğer bir ülkede, adaletsizlik dizboyu yükselmeye devam ediyorsa, hukuksuzluklar almış başını gidiyorsa, orada eşitlikten, kardeşlikten, haktan, hukuktan söz mümkün değildir.
Herkes kendi hak ve özgürlüklerinin farkında olacak. Ama siyasiler bu hak ve hukuka daha fazla riayet edecek. Siyasi pislik içinde, inadım inat, taraf tutmanın, adaletsizliklere, eşitsizliklere, hırsızlıklara, yolsuzluklara alet olmanın en anlamı ola ki?
Türkiye’den hala bu yönde sesler geliyor! Hala ‘ alternatifsizliklerden’ söz edenlerin olması düşündürücü ve tiksindiricidir. Bir kere unutmayalım ve haksızlık yapmayalım, bu milletin kendisi başlı başına bir alternatif! Kendi öz değerlerimizi iyi bilelim, iyi öğrenelim. Bu toplumun içinde ne cevherler, ne insanlar var, ne insanlar!
Hiç değilse, onları işbaşına getirelim!