Eylül geldi. Hep gelir. Bazı şiirlerden birkaç mısra okunur her Eylül. Her Eylül biraz daha azalır ezberindeki şiirler. Dünya her sene biraz daha kabuk bağlar.

Kimileri direnecektir buna. Acılarla başetmeye çalışırlar kah çocukluklarını hatırlayarak kah çocukları için güzel yarınlar hayal ederek. Bazı masalarda ince şarkılar vardır. Artık güneş dik dik bakmaz insanın yüzüne, güneşin yüzü yumuşar, kehribar sarısı bir sıcaklıkla ılık ılık dökülür akşamlara sonbahar rüzgarıyla. Hatta ince örgülü hafif giysiler aranır ürperen omuzlara geceye doğru, bir çay kırmızısı daha çok aranır olur, yazın geçtiği düşünülür, geçmiş yazlar düşünülür ve okulların açılacağı, yeni masraflar açılacağı. İşte kışlık kaygılar yine. Demek Eylül geldi. Hep gelir.

Bunları düşünebilmek güzel. Sofrasında hep yoksulluk olanlar düşünmez böyle şeyleri. Yoksullar hiç düşünmezler biliyor musunuz? Allah ne verdiyse yaşar giderler. Yoksullar için nihaventmiş hicazmış fark etmez, şiirleri ezberinde tutacak yer kalmamıştır zihinlerinde kaygılardan, şarkılar yoktur dudaklarının ucunda, olsa olsa ucuz şeyler, arabesk şeyler, ayrılıklı, belalı, beddualı sözler. Naylon masa örtüleri balkonlarında, menteşesinden düşmüş mavi yağlı boyalı kapılar, ufarak ağaçlı, az çiçekli küçük bahçelerinde, yokuş aşağı sabunlu sular, köpükler, yıkanan halılardan, üzgün üzgün bakan, hep bir tekmeden kaçar gibi yan yan yürüyen koşan köpekler derme çatma sokaklarında, çocukların ağzında hep ayıp şeyler, küfürler, hep bir kavga hep bir gürültü, sık sık da şehid cenazeleri, selalar, mevlidler, ağıtlar. Haberlerde onları ilgilendiren hiçbirsey yoktur belki de hava durumu dışında. Yağmura yakalanırlarsa dünyanın sonu değildir, nasıl sırılsıklam olduklarını da heyecanla anlatmazlar eve dönünce. Yorgundurlar bundan söz etmeyecek kadar ve mütevazıdırlar gökyüzüne karşı. Karşı pencerede bir bayrak asılıysa üstelik, asker oğullarının acısını her gün her gün her gün içlerine gömen komşularından utanırlar belki de, kendi oğulları işsizdir üstelik.

Dünyayı cehenneme çevirmişiz.
Bu gidişle cehennemin dibine gideceğimiz de kesin.
Elde yok avuçta yok.
Dünyamız ne ki ahiretimiz ne olsun.
Ne akıl var başta ne aşk gönülde.

Kesin artık şu saçmalığı. Kesin.

Hayat kısa.
Savaşlara yetmeyecek kadar kısa.
Irkçılık yapmaya, kurnazlık yapmaya, particilik yapmaya, yalancılık yapmaya, hırsızlık yapmaya yetmeyecek kadar kısa.
Eylül geldi işte. 
Bak bayram da geldi. 
Okullar da açılacak yine. 
Ne öğrendik şu hayattan?

Kurban mı?
Kurban biziz zavallı insan kardeşlerim. 
Bir bıçak kapmaya çalışmayın.
Ne kadar bıçak varsa zalimlerin elinden almaya bakın. 
Önce dünyayla aranızdaki yılışık ilişkiyi kesin.
Nalıncı keseri gibi sade kendinize yonta yonta bitirdiğiniz kütük kendi gövdeniz.
Önce kendinizi kandırmayı kesin.
Sonra kurban kesin.