Dün sabah erken saatlerde Kentpark’ta dolaşırken, 1990’lı yılların ortalarında Belediye Meclisi üyesi olarak görev yaptığım sırada, Zirai Donatım Fabrikası’nın Sakarya Nehri kenarına taşınmasıyla boşalan bu geniş alanın park haline getirilmesi için verilen mücadele geldi aklıma…
Bu güzelim mekanın kuruyemiş kabuklarıyla çöplük haline getirildiği yetmiyormuş gibi mangal yapılıp piknik alanı olarak kullanılması ve o güzelim çimlerin top sahası haline dönüştürülmesi, Kentpark’ı temel amacından uzaklaştırmış görünüyor.
Uğruna mücadele verdiğimiz şehrin en büyük soluklanma alanının hüzünlü hali, insanın içini acıtıyor adeta…
Parkta gezinmemin sebebi, Sabah Gazetesi’nde bir köşe yazarının, geçen hafta sonunda New York şehri Manhattan bölgesindeki Central Park ile ilgili yazısı oldu.
Amerikalı bir zengin, parkın mevcut haliyle korunması adına bol sıfırlı dolarlar bağışlamış, parkın yönetimine…
İstiyor ki, New York’un göbeğinde parayla alınması mümkün olmayan bu ormanlık alanın doğal zenginliği korunsun.
Biz ise Kentpark’ın özelliğini kaybetmesine yol açacak tüm çirkinliği ve yanlışlığı gerçekleştiriyoruz, ne yazık ki…
Niye müsaade edilir böyle hoyratça kullanılmasına, akıl erdirmek mümkün değil.
Eloğlu yapılaşma adına tek çivi çakılmasına dahi müsaade etmezken, biz kalkıp başka yer yokmuş gibi okul, bu da yetmiyor kafeteryalar, büfeler oturtuyoruz, bu güzelim parka…
Parkı yönetenler niye dikkat etmezler buna?
Ağaçları, çimleri, çiçekleriyle koruma altına alınacağı yerde sararıp solmasına niçin izin verilir?
Burayı şehre kazandırmak adına verilen mücadelede emeği geçenler, hakkını helal eder mi dersiniz yetkililere, bakıp bugünkü haline?
Başta bu sütunların yazarı olarak, bu güzelliği solduran ve öldürenlere hakkımı helal etmeyeceğimin altını çizmek isterim.
Sanırım olaya aynı hassasiyet içerisinde yaklaşacak dönemin diğer meclis üyeleri de, parti farkı gözetmeksizin benzer duygular taşıyacaktır.
İstiyoruz ki daha fazla tahribat olmadan, kıyımın önüne geçilsin.
Orası bir ticarethane değil…
Halkın yürüyüş yapacağı, oturup dinleneceği, nefeslenip soluklanacağı, birbirine tebessümle yaklaşacağı, dostluk, sevgi çağrıştıran, neşe, mutluluk saçan bir yer olarak kalması için, park korunmalıdır.
Küçük-büyük ve ne maksatla olursa olsun, tıpkı Central Park’ta olduğu gibi, hiçbir yapılaşmaya müsaade edilmemeli…
Orayı temel amacının dışına çıkarmaya, sararıp soldurmaya, kirletip çöplük haline getirmeye ne belediyelerin ne de halkın hakkı var.
Vatandaşa mal edilmiş, şehir adına iftihar edilebilecek bu güzel ve özel alana sahip çıkmak, hepimizin boynuna borçtur.
Anlaşılan böyle yerlerin korunup yaşatılması için, bir zihniyet devrimine ihtiyaç var…
Amerikalı bunu becerebiliyor ise biz niye gerçekleştirmeyelim?
Böyle yerlerin korunması, aynı zamanda ibadettir…
Dileğim Kentparkımız’a, Central Park anlayışıyla sahip çıkan yönetim ve halk bilincinin oluşmasından yanadır.
Bu duygularla ortak kullanım alanımız olan Kentpark’a gereken özeni göstereceğine inandığım herkese ve her kesime, sevgi çiçeği “Laleler” gönderiyoruz…