Yaşadığımız anı kurtarma çabası ile çoğu zaman kendi çıkarlarımız uğruna söylediğimiz sözler bütünüdür “yalan”… Belki bazı durumları kurtardığımız olur lakin her yalanla beraber vicdanımız da lekelenir… Bu durumu alışkanlık haline getiren kişilerde ise vicdan kavramını aramak saçma olur…
İnsanoğlu yalan kavramını bile kendi çıkarları uğruna pembeye veya beyaza boyamıştır. Renkleri bile yalanlarımıza alet edip sözüm ona “masum yalan” kisvesi altında “beyaz veya pembe yalanlar” türetmiştir. Yalan içinde yalan yaşamaya başlamıştır anlayacağınız.
İnsanın olduğu yerde maalesef çıkarlarımızın ve nefsimizin sınırlarını zorlayan “şeytan” da vardır. Sınırlarını kontrol edemeyen insan şeytana uyar. Şeytana mağlup olmasının şaşkınlığından olsa gerek sonra ki zamanlarda yalanlara başvurmaya başlar. İnsanı aldatmasın üstüne tatlı yemeye karar verirse şeytan yalanlarda tatlının kaymağı olur herhalde…
Şeytanın tatlı ziyafetini engellemek veya yalan mağdurlarının fazlalığından herhalde insanoğlu bir makineden medet umar. Ülkemizde “yalan makinesi” yabancı dillerde “poligraf” denir bu makineye. Bizde çok yaygın olarak kullanılmasa da ABD polisi sorgulama sırasında sanığa bu cihazı bağlar. Sanığın nefes alış hızı, nabzı, kan basıncı ve terleme hızında değişiklik olup olmamasına göre yalan söyleyip söylemediği anlaşılırmış. Sonraki zamanlarda uzmanlar bu makinenin bile kesin sonuç vermeyeceğini bildirmiş. Kul yapısından olsa gerek “yalan makinesinin” bile “yalan” söyleyebileceği ortaya çıkmıştır bu durumda…
Polislerden, sanıkları makineleri boş verelim. İnsan gündelik hayatta bile yalanları diline pelesenk haline getirmiştir. Yaşamımızda birçok şeyden şikâyet ettiğimiz halde nasılsın sorusuna muhatap olduğumuzda cevabımız kısa ve genellikle yalandır. “İyiyim”… Belki karşımızdakini üzmemek veya muhabbeti uzatmamak içindir bu cevap ama bunun yerine daha güzel seçenekler yok mudur? “Çok şükür”, “hamdolsun” veya “iyi olmaya gayret ediyorum” gibi…
Bize, doğru yaşamları çok nadir gösteren televizyon da ise sık duyduğumuz yalan tirajı komiktir. Ülkemizdeki herkesin ayna anda ve aynı kanalı izliyor olması, canlı yayını yapan kişinin temennisidir .“Yetmiş milyonun” bu durumu gerçekleştirebilmesi ise pek mümkün gözükmüyor. Benim de gönlüm tüm Sakarya’nın nüfusu olan “dokuz yüz iki bin iki yüz atmış yedi” kişinin benim yazımı okumasıdır hatta yazılarımın internete koyulması ile ohooo! Ama ben bunu iddia edemem… Düşünmesi güzel ama koca yalanı gerçekleştirmek için sadece düşünmek yetmiyor maalesef…
Gerçekleşmeyen ve ispatlanamayan şeye soyut denebilir. Soyut durumların yalan olma ihtimali vardır. İstediğimiz ama gerçekleştiremediğimiz durumlar için “yalan olmak” deyimini sık sık kullanırız misal. Gerçekleşmeyeceği kesin olan dualara da “yalan dua” demek yanlış olmaz herhalde. Hayatımızda acı ama gerçek durumlar vardır. Ebeveynlerin hiç yaramazlık yapmayan ve hastalanmayan çocuk dilemesi veya dertsiz, tasasız hayat ummak Allah’tan (c.c.) ya da “yalansız” dünya istemek “yalan dua” kapasitesine girer. Yaramazlık ve hastalanmak hayatın bir gerçeği tıpkı yaşadığımız dertler ya da duyacağımız yalanlar gibi…
Bu dünyada ölüm varsa aynı dünyanın soyutlaşacağı kesindir. “Yalan dünya” için gerçek değerlerimizi kaybetmeyelim. Lekelenen vicdanımızı kaybederek kişiliğimizi de “yalan etmeyelim”. Uzun lafın kısası biz yedirmeyelim şeytana kaymaklı tatlıyı, zaten çevremizde yediren çoktur emin olun… Allah’a(c.c.) emanet olun…
e-mail : [email protected]