İyilik, insanlık sanatıdır.
( Nîzamî Gencewî)
Hayat yolunda, ince bir ipin üstünde yürümek misali ne tarafa düşeceğimizi ve yolu hangi yönde bitireceğimizi bilmeden devam ediyoruz… Adı üstünde “iyilik yapmak” için ara sıra doğru yöne doğru kıvrılıyoruz. Lakin acemi cambaz olmuşuz işte… Alkış bekliyor ve istediğimizi alınca, heyecan fırtınasında tekliyor ve yönümüzden çıkıyoruz…
Bazı güzel işleri niçin yapıyoruz? Kökeni Osmanlıca olan ve hukuk terimi olarak kullanılan deyim olan “taviz vermek” için mi? Yaşadıklarımızı şahsi kaygılar güderek atlatıyoruz. “İyi insan” olmanın gayesi olan iyilik yapma eylemini yoldan çıkarak yapıyoruz. Bizim gönlümüze yetmesi gereken iyi insan olma durumu ile tatmin olmuyor, suni ve oyalayıcı neticeler peşinde koşuyoruz…
Aslında iyiliklerden karşılık bekleme, günümüz insanlarının yapısı değilmiş. Bunu “iyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” atasözünden anlayabiliyoruz. Atalarımız da önce “aciz” varlıkların rızasını elde etme peşindelermiş herhalde… Karşılık beklemek insanlığın doğasında var olduğunun tespitidir bu durum…
Tınısı bile hoş olmayan “yaranmak” sözcüğü hayatımızda var etmeye çalışıyoruz. Bizden memnun olmayanları görünce “yaranamadım” ifadesini kullanıveriyoruz. Hayatta her şeyi alışveriş mantığında çözümlüyoruz… Gönlün huzur bulması niçin yetmiyor ki?
Kiminin parası kiminin duası sözünü kullanan kişi, karşısındaki insandan artı puan alır. Paraya tenezzül etmediğini gösterir lakin dua etme borcu ile baş başa bırakır. Elbette “dua etmek” zor değildir lakin borçlanma mahcubiyetine içimize işlenmesi bile bizi efkârlandırır.
Cennet ümidiyle yaşayan cehennem korkusu ile ürperen kişi dediğimizde aklımıza hemen ibadetlerini tam yerine getiren ve hatta nafile ibadetlerde yapan biri aklımıza gelir. Yani bu dünyadan vazgeçmiş insan… Oysa ibadetin en güzeli “sonsuz kurtuluş” için yapılan değildir… İbadet etmenin huzuru ve Rahman (c.c.) rızası için yapılandır… Beklentisiz yapılan ibadettir…
Eğer iyiliğin bir nedeni varsa, sonunda bir ödülü varsa, o iyilik değildir.
(Leo Tolstoy)
Şık bir restoranın garsonuna, bahşiş vermek gerekir… Bizim hizmetimizi gördüğü için… Peki, garson müşterilere ilgi göstermek için restoranın sahibinden maaş almayacak mı? Oysa adet hali gelmiştir bahşiş vermek hatta baskılar sonucunda bahşiş vermemek “kabalık” olur… Hayatta insanların çoğu bu örnekteki garsona benzer genellikle… Hak ettiğimizi alırız ama bahşişe bakarız…
İyi insan olma durumu, haklarından feragat etmektir demem o ki… Lakin verdiğim örnekler adet haline gelmiş davranışların bize iyi insan olmayı değil, bir süre o “maskeyi” takmayı aşıladığını ispatlar… Nîzamî Gencewî’nin sözünü tekrarlıyorum “iyilik insanlık sanatıdır”… Bize de bu âlemde bu sanat emredilmiştir… Allah’a (c.c.) emanet olun…
e-mail : [email protected]