İtiraf ediyorum:
*Virginia Woolf’un ‘kendine ait bir odası’sı gibi yıllarca hayâlini kurduğum kendime ait bir masaya sahip olduktan sonra o masada tek ‘kelime’ dahi yazamadığımı…
*Başka odalarda büyüseydim de yine böyle alıngan olacağımı…
*Çocukken Hâşim’in şiirlerden yoğun olmayan menekşeler bile çalamadığımı…
*Ferahfezâ bir besteye bütün şiirlerimi feda edebileceğimi…
*‘Bir’ gün içinde yazıp bitirdiğim şiirlerimin de olduğunu…
*Ustam Hilmi Yavuz ile birlikte olduğum zamanlarda ‘şiir’ hususunda hemen hiç konuşmadığımızı…
*Kısa zaman önce yazmış olduğum ilk hikâyenin (ilk hikâye teşebbüsüm) bir tiyatro metnine ya da senaryoya evrileceğinden bir hayli endişe duyduğumu…
*Bütün şiirlerimin aslında tek bir şiirin parçaları olduğunu…
*Gül’den gül koparmayı hiç beceremediğimi…
*Kimi şiirlerimde ömrümde hiç görmediğim çiçeklerin isimlerini kullanma cüretini gösterdiğimi…
*Şiirlerimin hemen hiçbirinin yaşantı sonucu yazılmadığını, bilâkis şiiri yazdıktan sonra yaşamaya başladığımı…
*Kütüphanenim azımsanmayacak bölümünün hiç işime yaramayacak kitaplardan oluştuğunu…
*Hâlâ okumadığım bazı klâsiklerin olduğunu…
*Bir dönem benim de deli gibi Agatha Christie okuduğumu…
*Camus’nün günlüklerini romanlarına tercih ettiğimi…
*Bazı romanların sonunu hiç okumadığımı…
*Zaman zaman kendimi Dostoyevski’nin ‘yeraltı adamı’ gibi hissettiğimi…
*Yeni şiir kitabımın sonuna ‘meraklısı için notlar’ bölümü eklemeyi düşündüğümü…
*‘Ganita Akşama Doğruyum Ben’ kitabımın ikinci cildini yazmayı düşündüğümü…
*Enis Batur orucumu, ‘Kütüphane/Bir Başka Labirent Öyküsü’ adlı kitabını okuyarak bozduğumu…
*Yazımın yeşil mürekkeple daha bir güzel olduğunu…
*Hayatımda iki defa korsan kitap almaya teşebbüs ettiğimi…
*Gâlib Dede’nin bütün şiirlerini Beyhan Sultan’a yazılmış gibi okuduğumu…
*Uzun yıllar boyunca romanlarda okuduğum aşkları, sadece onları, aradığımı…