Son yıllarda doğan çocuklarda sağlık açısından aileleri üzüntüye garkeden rahatsızlıklar olduğu görülüyor.
Ne oldu da bugünlere gelindi sorusuna cevap vermek için fazla akıl yürütmeye gerek yok.
Olan belli, suç belli, eksiklik belli…
Toprakları doğallıktan koparıp ithal ve kimyasal besleyicilere açmakla başlayan erozyon, yaşayan ve yaşayacak tüm canlıların hayatını tehdit eder hale geldi ülkemizde.
Buna teknolojiyi ve giderek artan çevre kirliliğini ilave edersek, gelecek adına bu konuda ümitli olmak mümkün mü?
Bilim ilim adamları türlü yollarla topluma uyarı üstüne uyarı yapıyorlar. Peki bütün bu önlemler fayda veriyor mu?
Bir ölçüde de olsa veriyor vermesine de, yeterli değil. Öyle olmasaydı, sağlık açısından bunca sıkıntı ve bozulmuşluk meydana gelir miydi?
Bu konuda etkili olabilmek ve sorunu kökünden çözmek mümkün olmasa da mücadele etmek kaçınılmaz.
Ferdi mücadelenin yanı sıra devletin de işin içine girmesiyle sonuca varılabilir ancak.
Çağın vebası sayılan ve insana yaşamı çekilmez kılan 'alerji' hastalığı yanında kanser denilen öldürücü illetin önüne geçmek ancak böyle topyekün bir savaş ile gerçekleşebilir.
Gelecek neslin bu açıdan işi zor, böyle yapılmazsa eğer. Onlara pırıl pırıl bir dünya bırakmamanın vebali ve sorumluluğunu taşımak sanıldığı gibi kolay olmayacak.
Onun için diyoruz ki, bu konular ihmale gelmez. Tez elden üzerine gidilmelidir bir bütün halinde ve toplum olarak.
Zaman zamanda olsa yazarız, çizeriz. Ama imam yine de bildiğini okursa işimiz hiçte kolay olmaz.
Gençler, olur olmaz ve basit siyasi oyunlarla ellerinde pankart meydanlara inerken nedense geleceklerini tehdit eden hayati çürümüşlükler üzerine gitmezler, meydanlara inmezler.
Henüz bu bilince ulaşmış bir toplum haline gelemememin faturasını ödetiyoruz çocuklarımıza ne yazık ki.
Vahşi batının pompaladığı fast food türü beslenme alışkanlığı ileri noktalara ulaşmışken, biz oturmuş birbirimizi yemekle meşgulüz.
Ey ağalar beyler, sivil toplum liderleri, siyasetçiler, sendikacılar. Gelin bu konuda gençliği kurtaracak, halkı uyaracak seminerler, paneller ve etkinlikler düzenleyelim. Aksi halde yarınlar çok geç olacak.
İşte öyle tehlikeli bir gidiş seziyorum. Şehrin ana arterlerinde gezerken, üzüntüyle.
Bana ne deyip geçemeyeceğimiz son derece önemli ve bir o kadar da hayati bir konunun üzerinde duruyoruz.
Toprak her şeye reçete sunuyor, doğal ilaçlar üreterek. Yeter ki kirletmeyelim, çürümeye terketmeyelim onu...
Kanada'da lösemiye yakalanıpta ölüme terkedilen bir hasta 'karahindiba' kökünden yapılan bir karışımdan elde edilen çay içirilerek kısa sürede sağlığına kavuşmuş.
O nedenle diyoruz ki temiz çevre, temiz hava, güvenli gıda konusu son derece önemlidir.
Yenilene, ekilene, biçilene ve içilene dikkat etmek kaçınılmaz.
Bu alana yapılan her suni müdahale zararlı, doğal olan her ürün ise şifalıdır.
Bunu doğrulayan deneylerin giderek artması ve insanların yavaşta olsa tehlikeyi sezip doğallığa dönülmesi halk adına son derece sevindirici olsa gerek.
Bu doğrultudaki öneri ve uyarılar şimdilik bir nasihat olarak algılanabilir.
Buna uymayanları musibetler beklemektedir.
Rahmetli özdeyiş ustası Selahattin Şimşek, 'Nasihatlerin uslandırmaklarını musibetler döve döve dize getirir' der.
Yoksa insanlık böyle bir felakete koşuyor da haberimiz mi yok?