Bu ara biraz duygusal mıyım? Yoksa iş yoğunluğundan mı bilmiyorum çok sık şiir okumaya başladım. Ümit Yaşar Oğuzcan hayranı olmamın da etkisi var sanırım vurdum kendimi şiire, edebiyata. Edebiyat hocam; kendisini şiire edebiyata vuran insan artık kendini sorgulamaya başlamış demektir derdi. Sanırım öyle bir dönemdeyim.
Özel Sakarya Lisesi’nde öğrenciyim. Şiir günü var, benimde okuyacağım şiir Ümit Yaşar Oğuzcan’dan “Sevgimin Yüceliğini Bilesin İstiyorum”. Öyle bir şiir ki bilenler beni iyi anlarlar Hamlet oynamak gibi bir şey cümleler ağır, inanılmaz bir duygu yoğunluğu zaten otantik bir ortam yaratılmış dizlerim titriyor ama okumak da zorundayım. O gün ilgi de fazla protokolden gelenler var. Benim ilham almam lazım. Tam o anda koltuklara göz gezdirirken birini gördüm. Hafif gülümsedim ama gördüğüm kişi daha ben sahneye çıkmadan ağlamaya başlamıştı bile eminim ki herkesin annesi de öyledir. Ana yüreği bu olsa gerek. Ona bakarak okudum şiiri çok da tebrik almıştım. Beğenmişti herkes.
İşte o akşamdan sonra kendimi sorgulamaya başlamıştım aileme karşı çünkü onlar yine zor anımda farkında olmasalar da benim yanımda olmuşlardı. İsteklerime, davranışlarıma çok daha dikkat eder olmuştum. Şunu da söyleyeyim en yakın arkadaşımda babamdır. Ben onun hala sağ koluyum. Gerçi geçen akşam biraz hayıflandı aramıyorsun diye haklıydı da hayat sadece işten, kariyerden ibaret değildi. Bakın ne kadar güzel sorguluyorum kendimi değil mi?
İşin esprisi bir yana insan özeleştiri yapabilmeli, Sokrates’in çok güzel bir sözü var “Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez” diye.
Mesele aslında gece kafamızı yastığa koyduğumuzda rahat uyuma meselesi, mesele başımız yastıktayken kantarda yaptığımız doğruların ağır basması.
Buyurun size Leonardo da Vinci’den de bir alıntı “ İyi geçirilmiş bir gün nasıl mutlu uyku getirirse, iyi yaşanmış hayatta mutlu bir ölüm getirir.”
Düşünsenize yaşadığınız problemleri biriyle yaşadığınız tartışmayı, ya da işimize gelmeyen bir olayda gösterdiğimiz tepkiyi hep haklıyız değil mi? Hep karşımızdakinde bir hata arama telaşı başlar içimizi rahatlatacağız ya.
Hep en iyi sensin. Müthiş bir idarecisin. Harika projelere imza attın denilmesini çok severiz aslında idari mekanizmada yer alan herkesin hoşuna gider bana göre. Eleştiriye hiç tahammülümüz olmaz. Ben eleştiriye çok açık bir insanım hayat felsefeme ışık tutar deriz ama herhangi bir eleştiriye gösterdiğimiz tepkiye de ama belden aşağı eleştiri olmaz deyiveririz. Aslında bu belden aşağı eleştiri olayını bir türlü çözmüş değilim de sanırım Türkçeyi çok iyi kullandığımızdan olsa gerek.
Yine mi Avrupa Yiğit Bey diyebilirsiniz ama şu bir gerçek ki yaşam kalitemiz ve yaş ortalamamız da onların altında. Kızmayın ne yapayım benim de uzmanlık alanlarımızdan biride bu kıta. İşin özü yaşam bu kadar kısayken ve her geçen gün bu ortalama, olumsuz çevre koşulları, sağlıksız besleme ile birlikte daha da azalırken yaşadığımız dakikaları, günleri ihtirastan uzak, insan kıymeti bilerek geçirmeye değmez mi?
İlla bir parti mensubu mu olmak gerek ya da aynı takım taraftarı mı olmak gerekiyor. Aynı bakış açısına mı sahip olmamız lazım? Bence sürü mantığından uzak durmak ve bireysel olarak kendimize öz eleştirimizi de bulunmamız gerekiyor. Zaten ülkemizin en büyük problemlerinden biri de bu ayrışma, ayrıştırmaya çalışma.
Benim üç anahtarım var:
TAHAMMÜL, KENDİNİ SORGULAMA VE DOĞRU BİLGİYE SAHİP OLMAK. İşte bu 3 anahtar bana göre ülkemiz içerisindeki ayrışmaları, bize öteki insan muamelesi yapılıyor diyenleri , ülkemizde yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldıracak en güzel silahtır. Birlik ve beraberliği de beraberinde getirir. Bunları uygularsak bunları gerçekten politika olarak belirlersek o zaman yargıda, yasamada, yürütmede rahat bir nefes alacaktır.
Hayattan bu kadar bahsetmişken yazıma çok sevdiğim bir şiirle son vermek istiyorum. Arjantin Ulusal Kütüphane Müdürüyken gözleri görmemesine rağmen bu görevi yürüten ve “"Bana aynı anda hem 800,000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı'nın muhteşem ironisi" diyen ünlü şair Jorge Luis Borges’in “ANLAR” adlı şiiri.
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...
Bir sonraki hafta köşemde sizleri tekrar misafir edebilmek dileğiyle…