İnanmak ve imanın ne olduğunun anlaşılması ihsanın hayata ve  inançlarına  bakmanın ana hattı olması lazım gelmektedir. Önce inanmanın tariflerine bir bakalım.

İnanmak

1-Bir şeyi doğru olarak benimsemek

2-Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek

3. Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek

4. Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek

5. Kanarak aldanmak

Sözlükler inanmayı böyle tarif etmişler. Yukarıdaki tariflerin açılımına baktığımızda ana hareket noktasının akıl olduğu görülmektedir. Aklın bir şeyin doğruluğunu anlayabilmesi için beş duyuya ihtiyacı vardır. Bu duyuların ve yaşadığı hayatın getirdikleri,  götürdükleri  bu analizi yapabilmesinin  temel esası olmaktadır. İnanılan şeylerin doğruluğunu anlayabilmesinin ölçüsü  ise ona  toplum ve eğiticileri tarafından verilen düşünce sisteminin sonucunda ortaya çıkmaktadır . Bu düşünce sistemindeki ufacık bir sapma inançlarının tamamının değişmesi demektir. Çünkü sonuç ve çözüm tamamen akla dayanmaktadır. Bu da büyük bir risk olarak önümüzde durmaktadır.Başkalarının bizlere verdiği ölçülerin ne kadar doğru olduğu bizlerin uygulamada karşılaştığımız sonuçların iyiliği ve kötülüğü oranındadır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    

GELELİM İMANIN TARİFLERİNE

İman sözlükte, "bir kişiyi söylediği sözde tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek, güvenlikte olmak, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten ve yürekten inanmak" anlamlarına gelir. Terim olarak ise,  Bir kişinin getirdiği kaideleri ve söylediği bütün sözleri tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul edip bunların gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir.

Demek ki burada aklen değil kalben kabullenmek şartı getiriliyor. İmanın aslî unsuru kalbin tasdiki olmakla birlikte kalpte neyin gizli ol­duğunu insanlar bilemediği için, kalpteki inancın dil ile söylenip açığa vu­rulması, o kişinin de dünyada bu söz ve ikrarına göre bir işleme tâbi tutul­ması gerekmektedir. Dil ile ikrar bu derece önemli olduğu için genellikle iman, "Kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır" şeklinde tanımlanmıştır. Bu sebeple ikrar, yani kalpte bulunan inancın dil ile ifade edilmesi, imanın bir parçası değil, âdeta onun dünyevî şartıdır. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi kalbin tasdiki, imanın rüknü, olmazsa olmaz unsuru ve değişmez temelidir.

 

Bu tariflerden sonra kendi kendimize soralım. Bizler inancın mı? İmanın mı ? Tarafında olmamız ve fiillerimizi hangisine  göre tanzim etmemiz lazım gelmektedir ?  İnsanların söylediklerinin analizlerini yaparken ölçümüz ne olması lazım ? Bu gün bizler inanç ve imanın arasında gidip gelmekteyiz gibi geliyor bana .  Sadece inanmak ne kadar yeterlidir ?  İmansız bir inanc bizleri doğru yola kavuşturur mu ?  Günü kurtarma telaşından istikbali perişan mı ediyoruz ?  İnanmanın mecburiyeti sadece aklın bulabildikleri. İmanın ise amel.  Yani KAYITSIZ  , ŞARTSIZ teslimiyet.  İşittik ve itaat ettik emri . Bizleri sıkıntıya sokan bu . Amel bizlere biraz ağır geliyor. Dil ile ikrar bir nevi mülkün sahibiyle sözleşme yapmak anlamına mı gelmektedir ? Yarın önümüze defter konduğunda başlangıç noktası bu mudur ?  Eğer bu mukaveleyi imzalamış isek bütün yaşantımızı buna gere mi ayarlamamız lazım ? Bu noktada aklın yeri nedir ? Bana göre diyen cümleler kurmak yerine konuyu iyi araştırıp ezberciliği terk edip yapmamız  ve yapmamamız gerekenlerin bir an önce yaşantımızı tayin etmesine başlamak mı lazım ? Ne dersiniz ?