On gün ayrı kaldık şehirden…

Denize, güneşe, kuma, kumsala açılan motel, otel ne varsa insanı serinletecek ve dahi boğucu sıcaktan birkaç gün de olsa uzaklaştıracak mekanlarda, denizlerde, kıyılarda dolaşıp dönünce şehre, serin bir hava bulacağımız ümidi taşıyorduk…

Ama ne var ki yaz bütün ağırlığıyla çökmüş şehrimizin üstüne…

Hal böyle olunca geçmiş zamanları hatırlarım…

Mevsim yaz da olsa nispeten serin akşamlar gelir aklıma…

Uzun süre pandemi nedeniyle evlere hapsolmuş genç yaşlı, çoluk çocuk, kadın erkek herkes, o sıkıntılı süreçten intikam alırcasına dökülüvermiş çarşılara, boğucu sıcağı atıp bir kenara…

Gelince ofisime, masamın üzerine dizilmiş düğün davetiyeleri çarptı gözüme…

Düğünler girmiş sıraya…

Ne sıcak ne de rutubet engel değil bu manzaraya…

Hummalı bir alışveriş ortamı oluşmuş…

Esnafın yüzü gülüyor…

Nereye uğrasam, çay kahve içmeden bırakmıyorlar ancak misafire ayıracakları vakitleri de yok gibi yoğunluktan…

Bundan hayıflanmak bir yana, aksine insan mutlu oluyor…

Zira yaklaşık iki yıldan bu yana iş hayatı önemli ölçüde sekteye uğradı…

Hani derler ya “İnsanın canı burnunda” diye…

İşte öyle sıkıntılı süreçten geçen esnafımızı yeniden, bayram arifesiymişçesine hareketli ortam içerisinde görmek, sevindirici olsa gerek…

On günlük aradan sonra dolaşırken eşi dostu, çarşıyı, esnafı böyle olumlu, hararetli, hareketli ve bereketli görmek, gelecek adına bizleri ümitli kılıyor…

Evet… Dün sıcağı sıcağına özlediğim eşi dostu, sohbeti bulmak adına çıktığım çarşı ve caddelerde rastladığım manzara böyleydi…

Denilir ki her gecenin bir sabahı vardır…

Her darlığın bir bolluğu olduğu gibi…

İşte öyle bir sabaha uyanmış gördüm halkımızı, esnafımızı, olanca sıcağa rağmen…

Dileğim bu bereketin eksilmeden devamından yanadır, hiç kuşkusuz…

Bu duygularla, yüzü gülen esnafımıza devamı dileğiyle “Rengarenk güller” gitsin istedik…