Ben sana mektup yazacak değilim. Haddime değil efendim. Zira bize emsali olmayan mektubu getiren sensin. Ben sana bağlılığımı arz etmek isterim. Samimiyetimden “sen” dedim affola Ya Rasulellah. Esselamu aleyke (sana) Ya Resulellah.
Sen kayıtsız ve şartsız imanımsın, inandığım, güvendiğin ve yegâne insansın. İttiba ettiğim, yani izinden gittiğim ve ardına düştüğüm ancak sensin. Ve itaatı (uygulamayı) senden öğrendiğim gibi, Allahın izniyle itaat ettiğim ancak sensin.
Hoş geldin dünyamıza, hoş sefa getirdin bu cihana. Seni methetmek hakkım ve haddim değil. Asıl vazifem ise, seni anlamak ve senin ilkelerini yaşamak ve yaşatmaktır. Sen vazifeni yaptın, sıra bende. Umarım mahcup olmam, bana bıraktığın dini yaşamakta.
Sen benim sloganım değil, yol ışığımsın. Sen liderler üstü önderimsin. Ve bizi uyaran iki ayet; 64. “Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.
65. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar”. (Nisa suresi)
AYET VE HADİS
Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır. Arâf,7/9
Allahım! Senden hidayet, takva, (sorumluluk bilinci) iffet ve (gönül) zenginliği isterim. Müslim, Zikir,72
------------------------------------------------------------------
BİR ALMAN VE TAKVİM ŞUURU
Alman bir iş adamı bir müslümanın meskenin de namaz takvimi görür ve takvimdeki rakamların ne işe yaradığını sorar. Namaz saatleriyle ilgili günlük dakikalarla sınırlı çizelge dikkatini çeker ve bir gün mahiyetinde ki Müslümanları saat 16;19 da toplantıya çağırır. Fakat davet edilen Müslümanlardan kimi 16;30 da, kimi ise 17;00 de davete katılırlar. Alman iş adamı üzüntüsünü şöyle dile getirir. Ben sizin namaz takviminizi gördüm ve zamana olan duyarlılığınıza hayran kaldım. Ve bence de uygun olan vakitte sizi çağırdım fakat çoğunuz katılmadınız. Neden?
Neden bizler zamana duyarsızız? Neden toplantılar zamanında başlamaz? “İşte bir ayet; 8- (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir. (Müminun suresi)
MÜEZZİN SAYGIDEĞERDİR
Müezzin ezan okuyan din görevlisine denir. Hasan hocamın ifadesiyle diyanet teşkilatının en alt biriminde çalışır ama sesi en gür çıkandır.
Onlar caminin dışındakine ezan, içindekine ikamet okuyandır. Başta Bilali Habeşinin meslektaşıdır. Namazın güvenliğinden sorumludur. Allah resulünün duasını almış hizmet dalıdır.
Bazı insanlara tazim Allah’a tazimdir. Bunlardan biri de Kur’anı edebiyle okuyan ve saygıyla koruyandır. Bunlara ta’zim eylemek iman borcudur. Asla hafife alınmamalıdır, ezana olan saygımızın gereğidir yapmamız gerekenler.
Onlar caminin camı, kapısı, nezafeti, halısı, şerefesi, belki her şeyidir. Yeri geldi nezafetin sorumlusu, yeri geldi sarık ve cübbenin sorumlusu, yeri geldi kürsü ve minberin sorumlusudur. Onları İslam’ın şiarıdır. Saygılarımla ey aziz dostlar.
Bir müftümüze cemaatten biri, cami müezzinlerinin sesinin güzel olmadığından dolayı şikâyette bulunur. Sayın müftümüz ise cevaben şu cevabı ver; Ne zaman ki okulların müzik öğretmenleri sesi güzel olan öğrencisine; yavrum senden camimize güzel bir din görevlisi veya müezzin olman ne güzel olurdu dediği gün camilerimizde istediğiniz ses de güzel müezzinler oluşur. Sizce ne zaman bu teklifi duyabiliriz.
Peygamberimiz buyurur ki; “İnsanlar eğer ezan okumak ve birinci safta namaza durmanın ecrini bilselerdi, bunları yapabilmek için kur’a çekmekten başka yol bulamazlardı.” (Buhâri, Müslim, Tirmizi, Nesâi)
YESSİRUUU… KOLAYLAŞTIRINIZ
Bu mübarek teklif ve söz anamdan, babamdan, çocuğumdan, sizden ve canımdan daha sevgili olan Can Peygamberimin sözüdür. “KOLAYLAŞTRINIZ, ZORLAŞTIRMAYINIZ. MÜJDELEYİNİZ, NEFRET ETTİRMEYİNİZ”(Buhari ve Müslim)
Bu kolaylık ne hususunda olmalıdır? Kolaylık aslında dinin diğer bir adıdır. “Din kolaylıktır” hadisi şerifi de bu gerçeği ifade etmektedir.
Benim üzerinde duracağım düşüncem şudur. Kim hangi işi yaparsa yapsın, iş ahlakını “kolaylık” prensibi esasına göre icra etmelidir. Diğer adıyla ergonomik diye ifade ettiğimiz prensibi sosyal alana da taşımalıyız. Yaşamı kolaylaştırmalıyız. Günümüz dünyası “zorlaştırmayı” maharet zannettirmektedir.
“Zor insan” olarak görünmek sünnete muhalefet etmektir. Zorlamaya veya zorlaştırmaya talip olmamalıyız. Hangi işte, vazifede, görevde ve amelde olursak olalım ana prensibimiz “kolaylık” olmalıdır.
Kazanç kolay memur, kolay amir, kolay vatandaş ve kısacası “kolay kul” olmaktadır. Unutmayın ki “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” (ayet)
DUA
Allahım! Nimetinin yok olmasından, verdiğin afiyetin (nimet ve sağlığın) bozulmasından, ansızın cezalandırmandan ve öfkene sebep olan her şeyden sana sığınırım. (Müslim, Zikir,96)
YOLUN HAKKI NEDİR?
RESULULLAH BUYURDU Kİ;
İnsanların gelip geçtiği yollarda (caddelerde) oturmaktan sakının. Mutlaka oturacaksanız o zaman yolun hakkını verin.Yolun hakkı ise şunlardır: Harama bakmamak, Yoldan gelip geçen insanlara sıkıntı ve eziyet vermemek, ta’cizde bulunmamak, Verilen selamları almak, İyiliği teşvik etmek, Kötülükten de sakındırmak.
Not; Yolları açması gerekenler, yolu yönetmekle mükellef olanlar, yol ahlakını korumayanlar vay hallerine. Kur’an da “İbn Sebil” kavramı vardır ki insanı yola nisbet ederek ifade edilir. Lâfzen yolun oğlu demektir.
Anlaşılıyor ki yol ana gibidir. Yol insanlığın meskeni hükmündedir. Daha biz yolun kıymetini anlayamadık ki, gelecek kuşaklara yeterli yollar bırakalım. Yolunu ve yolcunu bana söyle sana kim olduğunu söyleyeyim desem bana katılır mısınız?