Geçen perşembe günü İstanbul’un yolunu tuttum…

Zaten çok uzun zamandır bir İstanbul hasreti kavuruyordu beni…

Mis gibi deniz kokan Üsküdar’dan arabalı vapurla Eminönü’ne geçtik…

Eminönü’nden yürüyerek Galata’ya, oradan da Yüksekkaldırım’dan Taksim İstiklal Caddesi’ne…

Taksim’den Beşiktaş, Beşiktaş’tan Ortaköy…

Buram buram nostalji kokan, beni öğrencilik yıllarıma geri götüren bir ziyaret oldu…

Biraz da yanımdaki arkadaşımın ısrarı ve merakı sonucunda şu meşhur Gezi Parkı’na da bir uğrayıverdik…

Hani uğruna nice canların yitirildiği, memleketin yangın yerine döndüğü Gezi Parkı’na…

Ne yalan söyleyeyim olaylar patlak verene kadar varlığından dahi habersiz olduğum bu parka ilk defa gittim…

Şöyle bir alıcı gözle gezindim parkın içinde…

Harbiden uğruna dozerlerin altına yatmaya değer bir mekânmış…

Güzelim ağaçların çepeçevre kuşattığı ferah bir atmosfer…

Banklara oturup kuş cıvıltılarını dinleyebileceğiniz enfes bir park…

Gezi Parkı’nda gezerken Atatürk Parkı içindeki Şemsiyeli Bahçe geldi aklıma…

Taksim gibi Adapazarı’nın ortasında nefes alınacak bir mekandır Şemsiyeli Bahçe…

Tarihsel değere de sahip olan bu bahçenin Gezi Parkı’ndan eksik kalır hiçbir yanı olmadığı gibi fazlası bile var diyebilirim…

Ağaçsa ağaç, yeşillikse yeşillik, oturma yerleri ise oturma yerleri…

Kuş cıvıltıları aynı, insanların neşesi aynı, atmosferin sıcaklığı aynı…

Şemsiyeli Bahçe’de bir de üstüne çay var, Gezi Parkı’nda ise yok…

Belediyeler ve başkanlar arasında da bariz bir fark var…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gezi Parkı’nı yıkıp yerine Topçu Kışlası yapmayı planlıyordu…

Sakarya Büyükşehir Belediyesi ise içindeki işletmeleri yıkıp parkı daha da genişletti…

gel de kıymetini bilme şimdi Zeki Başkanın…

CÜBBELİ AHMET HOCA EFENDİ İLE GÖRÜŞEMEDİK

Geçen perşembe günü İstanbul’a gidiş gayem Cübbeli Ahmet Hoca Efendi ile söyleşi yapmaktı…

Haftalar süren ertelemenin ardından, sınırlı bir süre için de olsa zor bela bir görüşme ayarlayabilmiştim…

Kadim dostum Osman Kaya ile birlikte sabahın erken saatlerinde yola koyulduk…

Nostalji turunun ardından akşam namazını müteakip Fatih’te Haliç Caddesi’nde bulunan Hoca Ahmet Yesevi Derneği’ne ulaştık…

Yol boyunca insanların aynı noktaya yöneldiğini ve hızlı adımlarla yürüdüğünü müşahede ettik…

Cübbeli Ahmet Hoca’nın her hafta sohbet yaptığı mekâna vardığımızda mahşeri bir kalabalık ve uzun bir kuyrukla karşılaştık…

Sohbetin başlamasına daha 2 saate yakın bir süre olmasına karşın mescidin dolduğunu ve içeriye kimsenin alınamayacağını söylediler…

Öyle ki insanlar ikindi vakti gelip doldurmuşlar sohbetin yapılacağı yeri ve her hafta aynı manzara yaşanıyormuş…

Bir iki telefon görüşmesinin ardından bir ağabey bizi yukarı kata aldı ve burada beklememizi söyledi…

Ondan ona, ondan ona derken son noktada hoca efendinin yakın koruması olan bir şahısla muhatap olduk…

“Burada bekleyin… Hoca gelince görüştüreceğim sizi” dedi…

1 saat kadar bekledik…

Malum şahıs bir ara görünüp, “Sizi görüştüreceğim… Kendinizi bana unutturmayın” diye tekrar uyarıda bulundu…

Bir yarım saat daha bekledik…

Sonra başka biri başka bir kapının önüne çağırdı ve hocanın içeride olduğunu, birazdan bizi alacaklarını söyledi…

Bir yarım saat de orada bekledik…

Sonra Cübbeli Ahmet Hoca birden hızlı adımlarla odadan çıkıp, adeta etrafına etten duvar ören korumaları eşliğinde başka bir odaya girdi…

Sonra anladık ki sohbet mahalline varmış…

Başladı hoca efendi vaaz etmeye…

“Bu yolun bir de dönüşü var” deyip gitmeye karar verdik…

“Nasip değilmiş” deyip kalkmaya niyetlenmişken başka bir ağabey, “Durun yahu sohbet bittikten sonra ben sizi görüştürürüm” demez mi…

Son bir umuttur deyip, 2 saati aşkın bir süre de sohbeti dinledik…

Sohbetin ardından arka kapıdan çıkıp gitti Cübbeli Ahmet Hoca Efendi…

Biz de melül melül bakakaldık arkasından…

Eve vardığımızda saat gecenin 3’üne geliyordu…

Sonra öğrendik ki IŞİD militanları Cübbeli Ahmet Hoca’yı uzun bir zamandır ölümle tehdit ediyormuş ve bu nedenle olağanüstü güvenlik önlemleri alınıyormuş…

Bizim görüşmemiz de bu yüzden gerçekleşememiş…

Dedik ya, “Nasipten öte köy yok…”

Bir gün mutlaka görüşür, derdimizi anlatır, söyleşimizi yaparız inşallah…

Allah ikimize de sağlık, sıhhat ve ömür versin yeter ki…

TOÇOĞLU-İNCİ YAKINLAŞMASI

Büyükşehir Belediye Meclis Toplantısı’nı izledim önceki gün…

Zeki başkan her zamanki gibi formunun zirvesindeydi…

Etrafıyla şakalaşıyor, yüzünden tebessümünü eksik etmiyordu…

Toplantı başladıktan bir süre sonra Hendek Belediye Başkanı Ali İnci girdi salona…

Zeki başkan kendisine takılmadan edemedi…

“Ali İnci hep birkaç dakika geç gelir ki ilgi üzerinde toplansın” dedi Zeki başkan…

İlerleyen zamanlarda bir iki takılması daha oldu İnci başkana…

Baktım da geçmişte meclis toplantılarına katılmayan Ali İnci, 30 Mart seçimlerinin ardından toplantı kaçırmıyor…

Ve yine fark ettim ki Zeki başkan her toplantıda İnci başkana takılmadan edemiyor…

Her zaman ve zeminde aralarının serin olduğuna dair söylentiler çıkarılan bu iki isimde bir yakınlaşma sezinliyorum son zamanlarda…

Zeki başkanın takılmalarının biraz iğneli olduğu da gözümden kaçmıyor hani…

Ne diyelim, Allah aralarını bozmasın…

GÜNÜN ÖZLÜ SÖZÜ

Ne kadar bilirsen bil
Söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır...

Mevlana Celaleddin-i Rumi