Geçtiğimiz Pazarertesi günü akşamıydı.

             Yatsı namazını camide kılıp, yakındaki ATM’ye kadar yürümüştüm.

             İşimi bitirip, ön taraftaki caddeye çıktığımda,

             Yaya kaldırımının kenarında, beton üzerinde bir genç oturuyordu.16-17 Yaşlarında.

             Ayakta, aynı yaşta ve birkaç metre ötede, iki arkadaşı daha var.

            Hava üşütecek düzeyde serin ve gece vakti sokaktalar.

            Sat 20.00 suları.

            Tam yanından geçiyordum ki, feveran düzeyinde büyük bir çığırtkanlık, nara ve heyecanla;

            “Attı, attı. Allah canımı alsın attı. Beşiktaş attı” diye, var gücüyle bağırdı.

            Birkaç metre ötedeki ve  aynı yaşlardaki iki arkadaşından biri, koşarak  yanına geldi ve yine aynı heyecan ve iştiyakla; “ Kim attı, bak lan, kim attı  çabuk bak” diye seslendi ve  başına dikildi.

            Arkasından diğeri de gelerek, hepsi birden, elindeki telefonun  ekranına bakıyor, bu hayati olaya, gole, golü kimin attığına konsantre olmuşlardı.

           Hem bağırışlarından ve hem de durumlarından ürktüm, irkildim, tiksindim.

           Fevkalade üzüldüm de.

           Onları ve gençliğimizin hazin durumunu düşünerek, eve doğru yollandım.

          Ortalama olarak gençliğimizin durumu bu.

          Bu heyecanı, ülkemizin ve toplumumuzun hiçbir meselesinde taşımıyorlar.

          Ülkemin tüm meselelerinin en sonunda yer alacak bir konuda, birinci sırada ve çok çok mühimmiş  gibi heyecan duyuyor, önemsiyor, haz alıyorlar.

          Hiçbir milli mesele de bu heyecanı, bu iştahı ve haykırışı duyamazsınız onlardan.

          Ülkem de anarşi varmış, her gün birkaç şehit cenazesi geliyormuş,

          Vatanımız birçok iç ve dış tehdit altında imiş,

          Ya da, komşu Irak ve Suriye’den muhacirler gelmiş, ülkelerinde kan gövdeyi götürüyormuş,

          İslam alemi işgal altında, kan gölü imiş,

          Umurlarında değildir ekseriyetle.

         İdealsiz,  duyarsız, hissiz bir gençlik.

        Mutfak ile tuvalet arasında gidip gelen,

        Top, takım, müzik, para, bayan arkadaş, eğlence, kafe, sigara, telefon, bilgisayar, internet, oyun, gırgır, şamata,

        Başka bir dertleri, meşguliyetleri yok.

        Kitap okuma yok, yazma yok. Okuma kötü, yazı kötü. Bir dilekçe dahi yazmaktan aciz.

        Ceride ( gazete ) okuma yok. Makale okumak yok.

        İnterneti bilgi amaçlı kullanma yok.

        Facebook’a; haber ve dünya da ne olup bitiyor gayesi ile bakma  yok.

        Çevreye duyarlılık yok.

         Edebiyat, şiir, sanat aşkı, özlemi, gayreti yok.

        Ders çalışma, öğrenme, başarılı olma, iyi bir lise, üniversite bitirme özlemi, ülkeye yararlı olma, hizmet etme  gayesi, aşkı yok.

        Tabiata, kainata ve evrene tefekkür amaçlı bakma yok.

        Büyüğe, ana babaya saygı yok. Türkçe yok, dil yok, argo, küfür çok. Konuşmayı bile beceremiyor, telefon ve i.nete baka baka, metalikleşmiş, robotlaşmış, makineleşmişler.

        İslami, milli ve yerli hiçbir duyarlılıkları yok.

        Ülke, vatan ve millet aşkı yok.

       His yok, hassasiyet yok, dünya da yaşananlardan, zulümlerden, hukuksuzluklardan üzülme yok.

       Çalışma, gayret, başarı ideali, azmi yok.

       Giyim kuşamları, saç tıraşı, pantolonu gömleği bile bir acayip.

        Sadece taklit,  sadece moda.

         Elbette bu durum hepsi için geçerli değil, hepsi böyle değil.  Ama kahir ekseriyet böyle.

         Bu gençlikle nereye gidiyoruz?

         Geleceğimizi emanet edeceğimiz bu gençlikle nereye kadar? Gençliğimiz “SOS” veriyor, tehlike çanları çalıyor.

        Topyekün bir seferberlikle, sil baştan yeni bir eğitimle, aile ve mektep merkezli bir ıslah hareketiyle bu işe el atmazsak, net bir ifadeyle eğitimde “devrim” yapmazsak,

         Allah korusun var olamayız, ayakta, tarih sahnesinde kalamayız!

         Başta Milli Eğitim olmak üzere, devlete, hükümete, partilere, meclise, ailelere, herkese ve hepimize bu konuda bir şeyler yapma vazifesi düşüyor. Durum vahim, sorun acil!

         Esas  “seçim” bu, bu seçimi yapmalıyız!!!