Yıl 2002 diyanet görevlisi olarak yurt dışına görevlendirildim. Paris Orly havaalanına indim. Dernek ve Diyanet görevlileri tarafından karşılandım. Diyanet Paris Din ataşesinin sıcak ilgi ve rehberliği sonucu görev yerimize yol almaya başladık. Yaklaşık üç yüz km sonra görevli olduğum mescide vardık. Bir imalat haneden dönüştürülen yaklaşık yüz kişilik bir mekandı. Tanışma sonrasında benim oraya on birinci ramazan görevlisi olarak geldiğimi öğrendim. Yatacak ve iskan edilecek yerim camsız bir dernek odasından ibaretti.
Cemaat camiye aylık yedi Euro’yu zor topluyordu. Maddi yönleri genellikle inşaat işçisi olarak devam ediyordu. Yüzleri güler ve sıcaktı. Göçmenlerde yüksek tahsil yapan % bir veya iki gibiydi. Dönmek için gelmişler, üçüncü nesillerine orada kavuşmuşlardır.
Teravih namazları oldukça kalabalık olurdu. Namaz sonrası cemaatten bir ayağa kalkar ve “Ey cemaat yarın akşam iftarda bendesiniz” der. Sanki duyuru ve emri vaki bir söylemdir. Kimin kime katılacağı bilinir gibidir. Genelde iftarlarda yirmi ile kırk kişi arasında katılım olur. Yemek kültürleri ve ikram çeşitleri oldukça zengindir.
Ülkemizden evlenmek için giden erkeklerin hürriyeti kısıtlıdır ve söz hakları nerdeyse yoktur. Kayınpederleri söz sahibidir. Buradan giden gelinler ise boynu bükük ve sahipsiz bir görüntü vermektedir.
Bayram sabahları namaza gelirken hemen çoğunun elinde tatlı ve börek tepsileri vardır. Namaz sonrası birbirlerine ikram ederler. Din görevlisini gezdirmek için AVM misali yerlere götürürler. Bense canım sıkıldıkça ilkokul bahçesinin yakınına gider, temiz fıtratlı çocukları seyrederdim.
Parayla cehaletin buluşturduğu bazı insanlar, acınacak haldeydiler. Gurbette Ramazan bir başka oluyor. Orada ki dostlara selam ve dualarla.
SECDEYE DAİR
Haram Kazanılan Aş, Aştan Sayılmaz,
Hak İçin Akmayan Yaş Yaştan Sayılmaz,
Kişi Başım Var Diye Övünmesin,
Secdeye Varmayan Baş Baştan Sayılmaz…

“Eklense de başıma dünyada kaç baş varsa.
Başım onların hepsi için secdeye varsa”
Necip Fazıl KISAKÜREK
İnanma insanların samimiyetine, Menfaat hissi ile gelirler vecde
Eğer vaad etmeseydi cenneti,Allah'a bile etmezlerdi secde..
Mehmet Akif Ersoy
“Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.” [Cahit Zarifoğlu]
RAMAZANDA SECDE
Yatsı vaktinde kılınan teravih namazı ile beraber secde sayısı 66 kez secde yapılmaktadır. Üçer tesbihattan 198 defa suhane rabbiyel ala denmektedir.
Bu tesbihat ne kadar çok önemli ve değerlidir bir bilebilsek. Bu sayıyı 30 ile çarpacak olursak, 594 sayısına ulaşabiliriz. İşte Ramazanın bereketi budur.
Ramazan secde ayıdır. Tesbihat ayıdır. Zikir ayıdır.
CÜNEYD-İ BAGDADİ (kuddise sirruhu) HAZRETLERİ Vefatından Sonra Rüyada Görüldü Kendisine Halinden Sorulduğunda Şöyle Buyurdu;
""İbareler hep uçtu gitti, İşaretler fani oldu,
Hiç biri bize fayda vermedi, Ancak
Gecenin Ortasında Kıldığımız Rekatçıklar Müstesna..!""
Bir âbid Süleyman aleyhisselam’ı hükümdarlık izzeti içinde gördü de ona:
“-Ey Dâvud’un oğlu Allah sana büyük bir mülk vermiş” dedi.
Süleyman aleyhisselam da ona:
“- Bir tesbih, Süleyman’ın içinde bulunduğu bu mülkten daha hayırlıdır. Çünkü tesbih kalıcıdır. Süleyman’ın mülkü ise fânîdir” diye karşılık verdi.
İsmail Hakkı Bursevi hazretleri “Ruhu’l-Beyan” tefsirinde bu sözü naklettikten sonra şöyle izahta bulunur:
“ Bir tesbih Süleyman (a.s.)’ın mülkünden efdal olunca ilâhî kitabların efdali olan Kur’an-ı Kerim’i tilâvet etmenin, okuyup anlamanın mükâfat ve üstünlüğünü var sen düşün!...”
NEDEN VAAZ DİNLEMEYE GELMİYORSUNUZ?
Akşam ve yatsı namazı arsında uzun bir vakittir. Ramazan gafletle geçmemelidir. Bu vakti üçe ayırmalıdır. İftar, akşam namazı ve camide ki vaaz için olmalıdır.
Hiç değilse yarım saatinizi veya yirmi dakikanızı ayırmak çok mu zor gelir? Maalesef camilerde çok az cemaat toplanmaktadır. Okumayanın dinlemesi gerekmez mi?  Camilerde birçok vaaz eden insanımız vardır. Neden istifade edilmez. Yetersiz görüyorsanız yeterli olanlara gitme vakti ve imkânınız yok mu?
Vaaz sıradan bir söz değil, Allah ve Resulüne davet sözüdür. Vaaz eden kadar dinleyenin de sorumluluğu vardır. Aşkla dinlenmeyen sohbet, hazımsızlık sebebidir. Çok tok karınla sohbet edilmediği gibi, çok tok karınla sohbet dinlenmesi de mümkün değildir.  Lütfen sohbetlerin kıymetini ve zamanımızın değerini bilelim.
Hz. Ali buyurur ki:  “Nükteli ve hikmetli söz ve davranışlarla ruhlarınızı dinlendirin. Zîrâ bedenler yorulduğu gibi ruhlar da yorulur.”
TARTIŞMA ADABI
Şeran istenilen cedelleşme, hakkın tahkiki ve bâtılın iptali için olanıdır. Delili Allah’ü Te’âla’nın şu sözüdür: Rasûl’üm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!” (Nahl 125)
“De ki: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin.” (Bakara 111)

Eş-Şâfiî: “ Muvâfık kılmak, doğruluğa yöneltmek, yardımlaşmak ve Allah’ın üzerinde gözetimi ve korumasını istemem dışında, hiç bir kimse ile katıyen konuşmadım. Ayrıca yine Allah’ın, sadece benim lisânım veya onun lisânı üzere hakkı beyan etmesine önem vermem dışında hiç bir kimse ile asla konuşmadım.” Demiştir. İbn-u Akîl de: “ Hakkın zaferi amaç edinilmediği her bir cedelleşme, hiç şüphesiz sahibi üzerine bir vebâldir ” demiştir.
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bir kavm, içinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur." [Resulullah (sav) bunu söyledikten sonra, delil olarak] şu ayeti okudu: "Onlar: Bizim tanrımız mı yoksa O mu daha iyidir? dediler. Sana böyle söylemeleri, sırf tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz münakaşacı bir millettir." (Zuhruf 58)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim haksız olduğu bir münakaşayı terkederse kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terkedene de cennetin ortasında bir ev kurulur."
İTİKÂFA HAZIR MISINIZ?
İtikaf, bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme anlamına gelir. Dini bir terim olarak, akıllı, ergenlik çağına gelmiş bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet/Allah’a yakınlık elde etme niyetiyle bir süre durması demektir. İtikafta bulunan kimse zaruri ihtiyaçlarından başka bir sebeple bulunduğu camiden çıkmaz. Yeme, içime ve uyuması camide olur. İtikaf sırasında cinsel ilişkide bulunulmaz. Kur’an’da “Siz mescitlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın.” (Bakara, 2/187) buyrulmuştur. İtikaf sürecinin gündüzleri oruçlu geçirilir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikaf yaptığını bildiren birçok hadis-i şerifler vardır (Buhari, İ’tikaf, 1; Müslim, İ’tikaf, 1-5).  Yukarıda izah edildiği şekli ile itikaf erkeklere mahsustur. Kadınlar ise evlerinin namaz kılmak üzere belirledikleri bir yerinde itikafta bulunabilirler (Merğinani, el-Hidaye, İstanbul, I, 132).
Şafii mezhebine göre ise, mescid dışında itikaf caiz değildir. Kadın kocasından izin alarak mescitte itikaf yapar. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.)’in eşlerinin mescidde itikafa girdikleri rivayet edilmiştir (Müslim, İ’tikaf, 6). İtikaf sırasında oruçlu bulunmak da şart değildir. (Şirazi, el-Mühezzeb, Beyrut, I, 190)
ORUÇ VE EŞ
Oruçlu olan kimse orucu bozacak şeylerden kaçındığı gibi orucun sevabını azaltacak şüpheli durumlardan da kaçınmalıdır. Oruçlu olduğunu bile bile cinsel ilişkide bulunmakla oruç bozulur, hem kaza ve hem de kefaret gerekir (Buhari, Savm, 30). Kişinin hanımını sadece öpmesiyle orucu bozulmaz (Buhari, Savm, 24).
Ancak kendine güveni olmayan, işi daha ileri götürmek endişesi olan kişinin hanımını öpmesi ve kucaklaması mekruhtur (Ebu Davud, Savm, 35). Eğer öpmek veya kucaklamakla boşalma meydana gelirse, sadece mekruh olmakla kalmaz, aynı zamanda oruç bozulur ve gününe gün kaza gerekir (Merğinani, el-Hidaye, I, 123).
REKÂT SAYISINI UNUTUNCA
Yapılan ibadet ve amellerin her türlü şüpheden uzak olması gerekir. Şüphe ve tereddütler amelin değerini düşürür. Bu yüzden kıldığı namazın kaç rekat olduğunda ilk defa şüphe eden kimsenin bu namazı yeniden kılması gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri namazında kaç rekat kıldığı hususunda şüpheye düşerse namazı yeniden kılsın” (İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 435; bkz. Zeylai, Nasbu’r-raye, II, 173).
Namazda zaman zaman şüpheye düşüp kaç rekat kıldığı hususunda kesin bir kanaate varamayan kimse, kıldığına emin olduğu en az rekat sayısını esas alarak namazına devam eder. Hz. Peygamber, (s.a.s.) “Sizden biri namazında şüphe eder de üç mü dört mü kıldığını bilemezse, şüpheyi bıraksın ve en az rekatı esas alarak namazına devam etsin” buyurmuştur (Nesai, Sehv, 24; İbn Mace, İkame, 132).
Buna göre dört rekatlı bir namaza başlayan kimse, kıldığı rekatın birinci rekat mı ikinci rekat mı olduğunda kuşkuya düşüp, bir tarafı tercih edemezse, kendisini bir rekat kılmış sayar ve birinci sayılan rekatın ikinci; üçüncü sayılan rekatın da dördüncü rekat olma ihtimali bulunduğu için, her bir rekatın sonunda oturur ve tahiyyatı okur. Böylece dört oturuş yapmış olur ve sonunda sehiv secdesi yaparak namazını tamamlar (Kasani, Bedaiu’s-Sanai’, I, 165, 166).