Şu gazetecilikten nefret ediyorum bazen…
Almışız elimize kalemi gönlümüzce yazıyoruz.
Kimini vezir yapıyoruz, kimini rezil!
Kendimizce kurduğumuz darağaçlarında her gün birilerini sallandırıyoruz.
Kolay kolay beğenmiyoruz hiçbir şeyi.
Hep eleştirmek istiyoruz, hep muhalefet etmek…
Güzel şeyler de oluyor ama reytingi yok iyi şeylerin.
Hep eleştiriyoruz hep!
Vay efendim sen şöyle yaramaz adamsın, böyle işe yaramaz adamsın!
Şunu yapamadın, bunu beceremedin!
Sen ne iş bilmez yöneticisin, siyasetçisin, falansın, filansın!
Birbirimizle de sürekli çekişme halindeyiz.
Birbirimize çelme takmanın derdindeyiz.
Bir yanlışını bulup da birbirimizin…
Yüzüne vurma gayretindeyiz!

Peki, ben tüm bu saydıklarımdan beri miyim?
Çok mu namuslu ve dürüst yapıyorum yaptığım işi?
Çok mu hakkaniyetliyim insanlarla ilgili yargıda bulunurken?
Olayları çok mu iyi tahlil ediyorum?
Yook!
Asla böyle bir iddia içerisinde değilim.
Bilakis vicdanım her zaman sızım sızım sızlıyor.
Her gece kafamı yastığa koyduğumda sorguya çekiyorum kendimi:
Bugün kimin canını yaktım acaba?
Bugün kimin hakkına girdim acaba?

Bakıyorsun etrafına, bir çürümüşlük almış başını gidiyor.
İnsanlar hep kendi pencerelerinden bakıyor hayata, olaylara...
Benden sonra hayat tufan diyor insanlar.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyor.
Ne zaman nasırına basılırsa o zaman basıyor vaveylayı!
Bir çürümüşlük ki almış başını gidiyor.

Bir tane adam arıyorum hakkaniyetli olsun.
Hisleriyle değil, siyasi düşünceleriyle değil; insaniyetiyle, beşeriyetiyle muamele etsin.
Ama bulamıyorum, göremiyorum…
Geçirmeye çalışıyorum ipliği iğneden…
Suyun karşısına vardıktan sonra zehrini akıtan akrep gibiyiz hepimiz.
“Huyumuz kurusun” deyip çıkmaya çalışıyoruz işin içinden.

Şu gazetecilikten nefret ediyorum bazen…
Bazen kendimi tanıyamıyorum.
“Ben de kararacağım bu üzümlere baka baka” korkusuyla alıp ceketi gideyim istiyorum bazen.
Sonra da diyorum ki kendi kendime:
Sen iste bu düzeni değiştirirsin.
Sen iste bu çürümüşlüğü ortadan kaldırırsın.
Hep insanlardan yana, hep çevreden yana yakınma!
Sen hele bir çaba göster diyorum kendi kendime:
Belki batarsın, belki yok olursun, belki dibe vurursun...
Belki de Firavun’un sarayında Musa olursun!