*Hayali sandığımız ne gerçeklerle yüzleştik! Bazı şeyler fantastik gelebilir, uçuk gelebilir. Ama emin olun, böyle devam ederse birkaç yıl içinde, yabancı ordular değil, bu coğrafyadaki ülkelerin tankları Kabe'ye dayanacak. Askerleri Kabe'yi kuşatacak, uçakları bölgeyi bombalayacak. Mezhep krizinin bölgeselleşmesi ile, Allah korusun, Kabe'yi vuran tanklar ayetlerle süslenecek. Bizler o savaşın kendi gerçeklerine göre saf tutacağız, ülkelerimiz ne kadar haklı olduklarını jeopolitik, siyasi gerekçelerle, çok mantıklı söylemler üretecek ve hepimiz inanacağız.( İ.Karagül, yeni şafak )

*Bugün acil olarak kriz çözmeye ve barış projeleri üretmeye ihtiyacımız var. Bu yüzden öncelikle bu iki kurumun oluşumu sağlanmalı. Ardından ekonomik. Siyasi, teknolojik, kültürel ortaklıklara yönelik kurumlar oluşturulabilir.

Çünkü önümüzde çok büyük bir tehlike var. Bu tehlikeyi küçümsemeyin, Moğol ordularının karşısında birer birer yem olan ülkelerin durumuna düşmemek için birkaç yıl sonrasını görebilmemiz gerekiyor.

O tehlike coğrafyanın, ülkelerin, bölgelerin parçalara ayrılmasıdır. Bütün farklılıkların çözülmeye, ayrışmaya, çatışmaya dönüşmesidir. Bütün zaaf alanlarının bu büyük yıkım için seferber edilmesidir.( İ.Karagül, yeni şafak)

Akdeniz bir kez daha göçmen canıyla kana bulandı.                           

Bir kez daha 24 Nisan'da Beyaz Saray ne diyecek merakına gark olduk.

Ve Kutlu Doğum etkinlikleri kapsamında, bazı yöneticilerin din şuuru İslam duyarlılığı konusunda pastalı maketli temsillerine maruz kaldık.

Birinci husus küresel dünyanın adaletini yitirmiş çehresi...

İkinci husus Türkiye'yi köşeye sıkıştırma hamlesi...

Ve fakat pastalı, maketli “Doğum gününü kutladığımız şu günlerde diye başlayan” akla ve elbette imana ziyan cümlelerin küresel dünya ve falan ve filan ile ilgili bir çehresi yok.

Durum vahim. Hakikaten vahim. ( Fatma Barbarosoğlu, Yeni Şafak )

Canlandırma ve temsil konusunda bu kadar kafamız karıştıysa buradan ne ilim, ne bilim ne sanat ne de siyaset çıkar.

Belediye yetkilileri “Kabe Köyü” canlandırması yaparken acaba bir istişare meclisi kurmuşlar mıydı?

Yoksa, fark yaratalım/ reklamın kötüsü olmaz/ Kutlu Doğum Haftası'nda ön alalım tercihini mi merkeze almışlardı?

Maket Kabe'yi tavaf etmeye kalkan vatandaş olmasaydı konunun vahameti belki de bu kadar ortaya çıkmayacaktı. Sosyal medyada “Eve giderken bir umre yapıp ondan sonra yoluma devam edeceğim” temalı bir kaç tivit ile olayı atlatmış olacaktık.

Mesele vahim. Geçiştirilebilecek gibi değil.

Konuyu hangi boyutu ile tartışmalıyız?

İbadetin, bazı bilinçlerde dini turizm evresine geçen sapmasından mı, yoksa Kabe-i Muazzama 'ya varamayanların ayağına maket Kabe getirme temalı hizmet anlayışından mı?( Fatma Barbarosoğlu, yeni şafak )

Diyelim ki olay bize daima “Fransız kalmış”, Fransa'da yaşanmış olsun. Üç milyondan fazla vatandaşı ile Fransa Avrupa'nın en çok Müslüman vatandaşa sahip ülkelerin başında geliyor malumunuz.

Fransa kültürler arası karşılaşmalar platformundan birisi, diyelim ki hem Hristiyan asıllı vatandaşları için hem de Kabe'nin hasretini çeken Müslüman vatandaşları için “Kabe Köyü” tasarlamış olsun. Maketlerin ve temsili canlandırmanın ülkemizdeki “çalışmalar”dan çok daha iyi olacağını söylememe gerek yok zannederim.

Peki o zaman biz buradakiler olarak ne tepki verirdik?

Devlet olarak olaya müdahale ederdik.

Sivil toplum örgütleri olarak derhal tavır alırdık, Müslümanlar için İslam'ın beş şartından olan haccın bu şekilde maketleştirilemeyeceğini dile getirirdik.

Olay İstanbul'da yaşanınca neden ses vermiyoruz?

Neden verilen sesler sadece sosyal medyadaki muhalif ses olarak algılanıyor? (F.Barbarosoğlu, Yeni şafak)

Batılılar, yalnızca kaba güç'le dünya üzerinde hegemonya kurdular. İnsanlığa, farklı dinlerin, kültürlerin, etnisitelerin birlikte, barış içinde yaşayabilecekleri bir dünya sunamadılar.

Ekonomik devrimleri, siyasî devrimleri ve “aydınlanma” devrimlerini yaptılar; reformlara ve rönesanslara imza attılar; ama bütün insanlığın insanca, hakça, barış ve karşılıklı kültürel alışveriş işinde yaşayabileceği bir dünya kuramadılar.( Yusuf Kaplan, Yeni Şafak)                                  

*Hükümet yanlısı medyada durum farklı mı?

Diğer medya mahallesinde durum böyle de, bizim mahallede çok mu farklı? İğneyi bizim tarafa batırıyorum. Üzülerek belirteyim çok farklı değil. Bizim mahallede de sürmanşet ve manşet iktidarın yöneticilerine ayrıldı mı, günü kurtarmış oluyorlar. Geride habercilik endişesi, insan yetiştirme derdi olan kimse pek yok. (K.Öztürk, Yeni Şafak)   

Bizim mahalle ya da öteki mahalle fark etmez, medya adaletsiz yayınlar yaptığında, içinde bulunduğu gemiyi batırmış oluyor aslında. Güvenirliğini yitirdi mi, tüm medya yitirmiş oluyor.

Hangi siyasi partinin, fikrin tarafı olursanız olun fark etmez, bize adil bir medya gerekiyor. ( k.Öztürk, yeni şafak)