Eskiler çocuklarını okula gönderirken, öğretmenlerine “Eti senin, kemiği benim” diyerek teslim ederdi…

Öğrenci öğretmeninden çekinir, korkar, disipline uyar, ders çalışır, iyi yetişirdi...

Giderek bu hiyerarşi bozuldu; öğrenciler, istisnalar haricinde şımartıldı...

Bunda en büyük hata, çocuklarının okul dışı davranışlarını takip etmeyen velilerde olsa gerek…

O eski söylemler günümüzde “Benim çocuğuma dokunamazsın” şeklinde değişti…

Hal böyle olunca, öğrenci-öğretmen diyalogu disiplinsizliğe mahkum oldu…

“Hocanın vurduğu yerde gül biter” şeklindeki anlayış “Öğretmen, veli, çocuk” üçgeninde anlaşmazlıklara, münakaşa ve kavgalara yol açtı…

Böyle olduğunu gösterir o kadar çok örnek var ki…

Olay sadece okul içerisinde kalsa iyi…

Zaman zaman karakollara taşındığı gibi, meydan kavgalarına da yol açıyor…

Öğrencisinin hatasını gören öğretmenler, bunu ciddiye almamaya ve yanlışı düzeltmek yerine sonucuna bakıp yapılan yanlışlara sırtını dönmeye başladı…

Öğretmen-öğrenci ya da veli-öğretmen arasında, gün geçmiyor ki bir nahoş hadise yaşanmasın…

Bu hal okullardaki disiplini, saygınlığı ve dokunulmazlığı alıp götürüyor.

Sonunda bu sakat durum öğrencilere, öğretmenlere negatif yansıyor...

Menfi etkiler okullarda kaliteyi düşürüyor…

Bu durum öğrenciye yansıyor, sonunda kaybeden o gençler, dolayısıyla ülkemiz oluyor...

Bilim, kültür, sanat dünyasında adımızdan söz edilemiyor ve çapsız mezunlarla hedeflere bir türlü varılamıyor...

Okulların ve öğretmenlerin yeni bir yönetmelik ile eski disiplin ve saygınlığına kavuşmasıyla; yüreği ve beyni dolu gençler yetiştirerek medeni alemde yerimizi alabiliriz...

Bu da ancak yazının girişinde olduğu gibi, öğretmen-öğrenci bütünlüğü ve sevgi, saygı, disiplin anlayışıyla sağlanır…