Seyrettiğim yerden uzaklardan ne görünüyor tam seçemiyorum…

Belki kelimeler yardımcı olabilir halimi anlatmaya…

Derdini bilmeyenlere derdini anlatmaya kalkma…

Dinlemeye gönlü olmayanlara ise hiç, ama hiç açma, anlatma...

Rüzgâr bile kendini dinleyecek kulaklara doğru eser…

Hele de içinde bir İlâhî aşk, bir sevda varsa, anlatmaya kalkma...

O yalnız sana kalsın, yeter…

Nasıl ki, içinde binlerce duygu sana ait, sana mahsus bir yerde yer edinmişse gönlünde…

Bırak o duygu da, onlar gibi orda kalsın…

Masmavi bir gökyüzü…

Geniş mi geniş…

Bulutlar seyr-ü sefer halinde gemiler gibi…

Karşımda sanki hiç değişmeyen o deniz, o dalgalı deniz… 

Taşların üzerinde martılar, karabataklar…

Denizi yara yara geçiyorlar…

Manzara tamam… 

Ama gönlümü doyurmuyor bu güzellikler...

Gözüm su gibi içiyor hepsini ve baktığı yerden daha ötelerini arıyor…

Belli… Besbelli ki... Daha başka bir şeyler istiyor…

Yetmiyor bu dünya, yetmiyor…

Duygularım feveran ediyor… 

Kuş olup uçsam, güneş olup doğsam batsam…

Mevsim olup gelsem ziyaret etsem dostlarımı...

Bütün sevdiklerimin üzerine güneş gibi doğsam…

Bu bahar da çiçek olsam...

Boğaz da yamaçlardaki ağaçların giyindiği pembe pembe erguvan olsam...

Acaba tanır mıydınız renginden, kokusundan dostunuzu? 

Ah, neler ister bu gönül, neler…

İçimdeki o duygu hiç değişmeyecek…

Ne olursam olayım, ötelere hasretim ben insan kaldıkça bitmeyecek…

Madem dünya bir gün “Haydi, dışarı!” diyecek ve diyor da zaten…

Her gün veda edip gidiyor günbegün, an be an gidiyor zaten...

Bana arkasını dönene ben yüzümü dönsem, ne çıkar?

Ah, göze hep güzel görünen ihtiyar sevgili…

Dünya denilen ihtiyar sevgili…

Kaç sevgilinin mezarısındır sen acaba?

Yetmiyor bu dünya, yetmiyor bize, hiçbirimize…

Belki de kavgalar bunun için, acılar bunun için burada... Kundağına sığmayan bir çocuk gibi içim…

Yetmiyor dünyanın içindeki halimiz; yetemiyor…

Acılarımız aşıyor burayı, sevinçlerimiz de aşıyor…

İşte tam burada ve bu anda düşünülmesi gereken bir gerçek var…

Madem sığamıyorsun dünyaya, öyleyse başka bir dünya gerek... Olmalı!

Bu gün yarından haberci, bu günkü dünya, yarın ki ahiretten haberci… Evet...

Başka bir dünyanın varlığı ne zaman anlaşılır?

İşte o an, bu andır…

Bu dünya ötelerden habercidir…

Onu anladınsa eğer, bırak duygularını anlatma, kalsın içinde... Anlatacağın bahar da gelir, çiçek de gelir bir gün…

Ve yüzünü okşayan o rüzgâr da gelir, yağmur da gelir... 

Hatta deniz de o zaman daha mânâlı, kıyılardaki martılar daha anlamlı görülebilir gözüne... 

Vapurların geçişi, içindeki insanların endişesi, tesellisi, ümidi, neşesi... Her bir hali… 

Belki elinde tuttuğun bir parça simit var ya, martılara rızık olsun diye, onları doyurmak için çalıştığın, iyiliği bir parça ruhunda hissetmek için şifa bulsun diye…

Belki de önce senin ruhuna gıda, kalbine şifâ olacaktır kim bilir?

Aç mideleri doyurmaya çalışan hassas bir kalbin içini de Rabbim, sonsuz şefkatiyle ve merhametiyle doyurur…

Öyle bir sofra ki, kimi kırıntısıyla doyar…

Kimi de doyurmaya çalışırken nasibini arar…

Arar ve bulur da…

Her şeyin ötelerde bir sesi, bir yankısı, bir tesellisi var ki, dünya bunun için güzel her halde…

Ötelerden haberci olmasa, dünyanın kendi başına da bir değeri yok…

Neden olsun ki, solan gülün, batan güneşin, geçen ömrün ne değeri olsun ki?

Onun başka bir dünyada daha gerçeği, daha ölümsüzü, bitmeyeni yoksa eğer… Evet…

Neye baksam, neyi görsem, neyi işitsem, hepsi ama hepsi ötelerin habercisi… 

“Neye baksam, ötesinde hasret çektiğim diyar. / Kavuşmak nasıl olmaz mademki ayrılık var...” 

(Necip Fâzıl Kısakürek) 

Varsın sıkılsın, varsın yansın yüreğin…

Varsın gözlerinin içindeki manzaralar bir bir değişsin…

Sen içindeki değişmeyenle baş başa kaldın hep ey çocuk… Çocukluğundaki gibi güzel kal…

O güzelliği yaşatmak için, özlediğin, aradığın ama onu bir daha asla bulamayacağın bu dünya da bil ki, bunun için var belki...

Evet... Bir kerecik yaşamış olduğun o güzelliklerin ebediyete bakan yüzünü ve yönünü bulman için var bunlar…

Bu dünya, öbür dünyanın hazırlık okulu…

Bu dünya senin de öylesine gelip geçtiğin bir yer değil…

Bu dünya senin de sınav yerin…

Öte dünyada öğreneceksin sorulara verdiğin cevapların doğrusunu yanlışını…

Aman dikkat et…

Hayat dediğin, emanet…