Biz İslamiyet’e en son ve tamamlanmış bir din olarak iman etmişizdir…

Önceden gelen tüm ilahi kitapların içinde yer edindiği son din olarak...

Durum böyle iken geçtiğimiz efsunlu zamanlarda “dinlerimizin ortak noktası” diye bir şeye neredeyse kapılır vaziyetteydik ki aklıselim iman sahipleri bu projeyi bertaraf etti...

Dışı güzel, için kokuşmaya meyilli bu proje dinler arası diyalog denilen, “Aynı dünyada yaşıyoruz. Gelin ortaklık yapalım, dinlerimizin güzel taraflarını alalım” dercesine zihinleri bulandırarak başlayan ve de “Ne var canım hepimiz Âdem’in çocukları değil miyiz, kapışmaya ne gerek var” diye uzayan bir proje...

O zamanlar soramadık: En son ve tamamlanmış dine sahibiz, o zaman eksik yanımız ne idi ki o yanlarımızı diğer dinler ile tamamlayacaktık?

En son gelen ve eksiksiz olan kitabımıza iman etmiş iken her dönem tekrardan yazılmış, her türlü zulme rıza veren, sonradan yazma kitaplardan bizim alacağımız ne olabilirdi ki?  

Asırlarca kendi farklı kitaplarına uydurmak için birbirleri ile savaşmayı öğütlemiş bir dinden biz ne alabilirdik?

Dahası tüm dinlerin içindeki insani duygu ve hallerin kalbe, akla, mantığa güzel ve uygun görünen kısımlarından hangisi bizim kitabımızda yok ki onun ile tam olsundu dinimiz?

Kendi kitaplarında “Size karşı gelen kadın, erkek, çocuk, yaşlı, at, eşek; onlara ait ne varsa öldürün” emri veren bir kitabın neresinden faydalanabilirdik mesela?

Bu kutsal kitapların ortaya konulduğu ve içlerinden birbirlerine yakın manalarla sözde bir sinerji oluşturulmak istendiği projenin asıl amacı, hadisleri ile, alimleri ile, sünnetleri ile tamamlanmış bir dini yalnızlaştırmaktı…

Halen süren hadissiz İslam, sünnetsiz Kur’an, Kur’an bize yeter uydurmacalarının altında Kur’an’ı öğrenelim değil, Kur’an’ı öğrenilemez bir hale getirelim planı yatmakta olduğunu geç de olsa anlamış bulunmaktayız...

İşin özeti benim dinim en son ve tüm ilahi ikaz ve irşatları bana anlatırken, eskiye ihtiyaç olmamasından dolayı en son dindir…

Anlamıyorsak kusur ve basiretsizliği kendimizde aramamız gerektiği gayet açık...

Dinlerin bir kaynaşması olamazdı, olmamalıydı…

Vakti ile her yüz yılda denenmiş projenin güncel bir adı da dinler arası diyalog idi ama bu sefer de tutmadı...

Benim şimdi başka bir sorum var: Dinleri harmanlayamayız. Bir sonraki bir öncekini tamamlama vazifesi ile gelmişken geriye neden dönüş olsun? Hal böyleyken dinleri değil de dindarları bir araya getirmek doğru bir yaklaşım olamaz mıydı?

Dindarlar arası diyalog…

Şunu görüyoruz ki dünya bir dinler savaşı içerisinde değil, din ve dinsizler arası bir savaşın içinde…

İlahi dinlere karşı dünyevilik dinlerini, güç dinlerini, para dinlerini ortaya koymak isteyenlerin mücadelesini yaşamaktayız…

O yüzden dindar Hıristiyanlar, dindar Museviler, kendi halinde yaşayan, belki içi dışı batıl ama o batıllığını insanları sömürmeden, zulmetmeden, kenarda köşede “Ruhlarla aram iyi olsun, inekle aramızı bozmayalım” durumundaki insanlar önemli…

Kapımızda her türlü görüşü silah ile çözen bir topluluk dururken, onlara karşı bir araya gelemez mi bütün bu insanlar?

Yahut nasıl bir araya gelir?

Büyüklerimizin “Gün gelecek ve samimi dindar Hıristiyanlar ile birlikte Mehdi’nin sancağı altında dinsizlikle mücadele edilecek” söylemleri bu manayı taşıyor olmalı…

Tüm dünyadaki samimi, gerçek dindarların sahile vuran çocuklara, ateşe atılan insanlara, kesilen kafalara karşı kalbinde bir üzüntü taşımadığını iddia etmek bana göre yanlış…

Kedilere, köpeklere, bilumum hayvanlara karşı daha fazla duyarlı olunan bir dünyada insanlara karşı yapılan bu zulümlere ses çıkarmak isteyen ama ipleri başkalarının ellerinde olan insanlar kenarda köşede muhakkak dua ediyorlardır diye düşünüyorum...

Düşünüyorum ve eminim ki bir yerlerde bizim gibi mazlum dindar insanlar yardım eli beklemekte ve bu topyekûn birliktelik için fırsat kollamakta…

Yoksa Mavi Marmara’da sadece Müslümanlar bulunmuyordu, İsrail’de tankların altında ezilen kadın Müslüman değildi…

Dahası “Onları dost edinmeyin” ayetini bile hiçbir şekilde görüşmeyin, konuşmayın, yakınlaşmayın diye İslam dışı yorumlamak, sırf aralarındaki samimi dindarlara birlik olunmasının tehlikesinden dolayı bir yaklaşım olamaz mıydı?

Ve ne hikmetse görüşmeyin, konuşmayın, yakınlaşmayın ama ne verirlerse satın alın deniyor…

“En iyi mal gâvur malıdır, yaptılar mı iyi yaparlar” düşüncesi zihnimize yıllarca kazınmış değil midir?

Ben dindarların bir araya geleceğini ümit ediyorum…

Dindar demek bir yaratıcının olduğunu kabul etmek demek, imtihan demek…

Dindar insanlar bilir ki hesap var…

O yüzden dindar adam zulme gözyaşı döken adamdır, dindar demek dalgaların arasındaki o masumu görünce kendi çocuğuymuş gibi yıkılan adamdır…

Dinsizlikle mücadele yalnız başına yapılamayacak kadar büyük bir mücadeledir…

İnançlı, dışı başka kalbi mümin insanların, derneklerin, kuruluşların ortaklığı İttihat-ı İslam’ın bir kolu olacak…

Söyleyin şimdi: Olaya bu gözle bakılması bizim dinimizden ne götürür?