Sevgili okurlar,
Yavaş, yavaş Sonbahar mevsiminin etkisinden, Kış mevsimine doğru yol alıyoruz.. Sarı, sarı yapraklar yere düşerken, kış hazırlıklarında olanlara da Allah kolaylık versin..
Bir yandan okul telaşında olan, bir yanda doğal gazı, yakacağı, giyeceği ve içeceğinin hesaplarını yapanların sesine kulak vermek gerek..
Vatandaşımız zor yaşam koşulları altında, mevsimlerin gelip geçtiğini bile fark etmiyor!..
Ancak Kerem-Ali Dağı’nın tepesi beyazlandığında, kış mevsiminin geldiği akıllara düşüyor..
Her gün farklı bir konu, farklı bir gündem ile yatıp kalkıyoruz..
Bir yandan devam eden lanet PKK Terör Örgütü ile mücadele, yeni sokağa çıkma yasaklarını getirirken, Suriye ve Irak cephesinden de gelen haberler de pek iç acıcı değil..
Her gün gelen şehit ve yaralı haberleri işin vahametini ortaya koysa da, büyük bir kesimin bu durum umurunda bile değil..
‘Çalsın sazlar, oynasın kızlar’ anlayışı devam ediyor!
Öte yanda Türk Milleti’ni içten içe kemiren ve yok etmeye kalkışan Fetullah Gülen Yapılanması ile ilgili operasyon(FETÖ), mücadele ve kararlılık haberleri de gündemi meşgul etmeye devam ediyor..
Neydi o günler?
Bir zamanlar,’ Ergenekon, Balyoz, Kafes..’ gibi davalar bağlamında tutuklanan, mesleğinden edilen, vatanına ve milletine hizmetten alıkonanları hatırladınız mı?
Bir yıl değil, iki yıl değil, üç yıl değil, beş, altı, yedi yıl içeride tuttuğumuz insanlar ve aileleri..
Ne haksızlıklara, maruz kaldılar, ne haksızlıklara?..
Kimi şakağına dayadı tabancayı intiharı yeğledi!
Kimi kahrından hayata veda etti!
Hala süren davalar ve hakkını arayan insanlar var!
Ne acı bir durum!?
Kim verecek bunun hesabını?
Tüm bu işleri Fetullahçı yapıya yıkarak, işin içinden çıkmak, ne kadar doğru?
Hani bunun, yandaşları, paydaşları, işbirlikçileri, şakşakçıları, yazarları, çizerleri, siyasetçileri?...
Vay be!
Bu koca, koca dava dosyalarının üzerine bir bardak su mu içildi?
Ne oldu o Baransu’nun taşıdığı bavula?
Hala müzeye kaldırılmadı mı?

***
Sevgili Okurlar,
Başkent Brüksel’de NATO (Kuzey Atlantik Asamblesi)ve AB(Avrupa Birliği) merkezlerinin görkemli camdan sarayları içinde koridorları arşınlarken, toplantıdan toplantıya koşarken, şahit olduğum hususları da sizlerle paylaşmak isterim..
Bundan 20,25 yıl önce Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili olarak, birbirinden farklı projeler işte bu camdan saraylarda alenen konuşulurdu..
Düzenlenen toplantıların mihenk taşını Türkiye ve Türkler oluştururdu…
Hele de Mustafa Kemal Atatürk!
Türkler’inATA’larına olan bağlılığı, sevgisi hedef tahtasında idi..
Bu sevgi nasıl yok edilecekti?
Diğer bir konu ise insanımızın Vatan, millet ve bayrak sevgisi idi..
Küçük yaştan itibaren edindikleri bu sevgi nasıl dağıtılacaktı?
Ulusal çıkarlar doğrultusunda konuşulan kırmızı çizgilerin üzerine nasıl gidilecekti..
Cumhuriyet’in temel değerleri ile bağdaştırılmayan ‘Milli Güvenlik Kurulu’ nasıl dağıtılacaktı?
Sıkı durunuz, daha da önemlisi, Türkiye’ye giden ve çalışmalarda bulunanların koltuk altındaki dosyalarda yazan ‘Etni-Site’ yapılanması hakkındakiler idi..
Bir ara, Sakarya’daki ‘Manav’ kesimi ile ilgilenilmesi dikkatimi çekti..
Daha sonra özellikle Karadenizlileri avlamaya çalışanların bir ‘Trabzon Potnus Derneği’ kurmak için nasıl da sıraya girdiklerine şahit oldum..
Son olarak Fetullahçı yapıyı kullanarak, ‘Avrupa İslam’ı’,’ Belçika İslam’ı’,’ Hollanda İslam’ı’ oluşturmak için gayretleri basına, toplantılara yansımaya başladı..
Belçika’da Katolik Leuvain Üniversitesi bünyesinde oluşturulan; ‘ Gülen Kürsüsü’ ile ‘ DinlerarasıDialog’ dernekleri aracılığı ile ne tümenler çevrildi, ne tümenler?
Maalesef bu çalışmalara alet olan dini kurumlarımız, sivil toplum örgütlerimiz de oldu..
Belçika İslam’ı ha!

***
Sevgili okurlar,
İşin özeti, içten ve dıştan Türkiye’yi yıkmak, parçalamak isteyenlerin çalışmaları hala sürüyor.
Şöyle geri dönüp baktığımızda, nerelerde sürgümüzün nasılda yerlere düştüğünü görmeniz, anlamanız mümkün..
İnsanımızın birlik ve beraberliğinden korkanlar, önce onları lime, lime ayrıştırmak, parçalamak ve sonra da işlerine geldiği kullanmak için projeler üretirken, bizler birbirimizi yemeye devam ediyoruz..
Maalesef geldiğimiz noktanın özeti budur!
Türkiye’de yaşanan bu bölünmüşlük, bu ayrışma, bu kutuplaşma, bu kindarlık, bu dindarlık, bu nemelazımcılık, bu adam sendecilik bizi nereye götürüyor dersiniz?
İşte 15 Temmuz Darbe Kalkışması’nın faturası ortada..
Ders alınmamış ki, bu defa ortaya, başka ayrışma tohumları ekiliyor..
Tarihi tozlu raflarında kalan Lozan ile ilgili bir bildiğiniz varsa, bilmem?
Eğer var da, Ege adalarına Yunan Bayrağı’nın çekilmesine, yavaş yavaş Kıbrıs’ın elden gitmesine, sözde Ermeni soykırım iddiaları ile ilgili havlu atmaya karar vermişseniz o başka!
Lozan’ı kaşımanın alemi nedir?
Hele de; tarihe mal olmuş, İstiklal Mücadelesi’nin önderlerinden İsmet İnönü’ye sataşmak!?
Cumhuriyet değerleri ile oynamak, yeni tartışma alanları yaratmak, kin ve öfkeyi körüklemek kime ne yarar getirir?
İki de bir Abdülhamit tartışmalarını eşelemek!?
Lütfen bu milletin hafızası ile oynamayınız?
Bildiğiniz varsa söyleyiniz, hele de yapacağınız bir husus?
Bu millet iktidarı ile muhalefetinden, aydınından, işçisinden, memurundan, yazarından, çizerinden, iş adamından, öğretmen ve öğrencisinden, imamından hizmet bekliyor..
Ülkemiz, birçok cephede savaşırken, bir cephe de siz açmayınız!
Lütfen, 15 Temmuz 2016 tarihinde, büyük bir birliktelik sergileyen, içteki haine, dışta ki düşmana büyük bir ders veren Türk Milleti’ni ayrıştırmayınız!..
Yapamıyorsanız, lütfen işgal ettiğiniz koltukları efendice bırakınız..
Mutlaka  sizden daha iyi yapacak, bu milletin asil evlatları vardır..
Unutulmasın ki, ‘kimse bulunmaz Hint kumaşı değildir!..’
Güçlü, müreffeh,birbiri ile barışık bir Türkiye için lütfen el ele verelim..
Demem o ki, oyunun farkında olalım!
Göreceksiniz, o zaman her şey nasıl da değişecek..
Gününüz, haftanız sağlıklı güzelliklere vesile olsun!