Çalmadıkları bir şey kalmamıştı zaten…
Ne çocuklarımızı, ne gençlerimizi, ne de yaşlılarımızı bıraktılar…

Rahat rahat çocukluk yapsınlar, gençliklerini yaşasınlar, ihtiyarlıklarında huzur bulsunlar…
Modern zamandan bahsediyorum…

Kapitalist, sadece harcatan, eksilten, tamirden yana olmayan bu düzen sadece hayatları değil, hayalleri de çaldı…

Toprakları yağmaladılar, insanlıkları parçaladılar...

Şimdi de “insanı özgürleştirme” kılıfı ile hırsızlıklarına devam ediyorlar…
Ne sağlık bıraktılar insanda düşünsün, geliştirsin, icat etsin diye…

Ne de akıl bıraktılar, “Siz hiç düşünmez misiniz, bakıp görmez misiniz” hitabını yaşasınlar diye… 
Her şeyi çaldılar!

Samimi aşkları anlaşmalarla değiştirdiler…

Candan dostlukları koltuklarla yarıştırdılar…

Komşuluklara sınırlar çektiler…

Açlıkla korkutup makamla insanlığımızı çaldılar, çalıyorlar, zorluyorlar…
Ta ki şeytan vaadini yerine getirsin de insan Âdemoğlu olmaktan çıkıp hayvan olsun; yesin, içsin, yatsın ama hayvan kadar vazifesini yapmasın…
Şimdi bir şey uydurmuşlar, “Kara Cuma” diye…

Müslüman olmamıza rağmen “niye Cuma, niye kara” soranımız yok…

Elde telefon nerede en ucuz indirim onun peşindeyiz…
En dualı ve aydınlık günümüzü “kara” ilan etmeleri, bunu gözümüze soka soka yapmaları yetmiyormuş gibi buna gönüllü olmamız, hırsızlığın maddesinden çok manasının çalındığını fark etmememiz içler acısı bir durum biz Müslümanlar için...
Namusumuza laf söylense yeri göğü inleten bizler, imanımızın kalelerini çalanlara yardım etmekten geri durmuyoruz maalesef…
Bir şey eksik o zaman…

İste o bir şeyi Bediüzzaman boşa dememiş…

“Zaman iman zamanı” diye boşa söylememiş…

İman altı şartı ezberlemek değil, altı şartı yaşamaktır…
Bir namusumuz kaldı desek yeridir…
Zaten imanımızın ve İslam’ın izzetini çaldırdığımız yerde namus olsa ne olur, olmasa ne!