Bu ülkede güzel şeyler de oluyor.
Uzun süredir yoksul evlerden şehit haberi gelmiyor.
Peki, yaşamın ölümün yanında neden haber değeri yoktur?
Neden “Bugün hiç askerimiz ölmedi” diye haber yapılmaz?
Yaşam, ölümle kıyaslandığında değersiz midir?
Bir başlık düşünün:
“Bugün Hiçbir Askerimiz Şehit Olmadı.”
“Bugün hiçbir insan diğerini öldürmedi.”
Evet, gerçekleşmeyen ölümler hakkında çok şey söylenebilir.
“Neyin pazarlığı yapıldı” tartışmaları olabilir?
“Ülkeyi satıyorlar mı” denebilir?
Herkes kendi meşrebince bir şeyler ifade eder, etmelidir de.
Ama yaşamların devam ediyor olmasının güzelliğini de düşünelim.
Bir annenin tabuttaki evladına sarılmıyor oluşunu, annenin gece yatağına yattığında Şırnak’ın bir dağında askerlik yapan oğlunu düşünürken gözüne girmeyen uykunun artık onda yatıya gelişini…
Bunlar düşünmeye değer şeyler.
Bütün bunlar yüzümüzde en azından bir tebessüm oluşturmaya yetmez mi?
“Bugün ölmedim ve ölmedik, hala bize verilen bir fırsat var” diyemez miyiz?
Hiçbir şey yapamıyorsak sadece dua edemez miyiz?

Neden hayatla barışamıyoruz, daha doğrusu kendimizle barışamıyoruz?
Neden kendimizi sevmiyoruz?
Doğan güneş sadece bana mı doğuyor?
Açan çiçek sadece bana mı gülümsüyor?
Neden her şeyin üstünde sadece kendi hakkımız varmış gibi davranıyoruz?
Sahip olamayacağımız hayatın sahibi gibi davrandıkça mutlu olabilir miyiz?
Nefret sadece yüktür; bırakmadan ne dinleyebilir, ne konuşabilir ne de anlaşabiliriz.
Bu ülkede Cuma namazlarında, hutbede “Devlete millete zeval gelmesin” diye dua edilir.
Bu duaya ilave olarak “Artık huzurlu bir barış ortamı sağlansın” da eklenemez mi?
Sadece savaşların kazanılması ya da kaybedilmemesi için değil; barış olması için, kardeşin kardeşi öldürmemesi, komşunun komşuya kem niyet taşımaması için dua edilemez mi?
Hep başkalarından korunmak için değil de kendimizden, kendi nefsimizden korunmak için dua edemez miyiz?

Tek bir düşmanımız var; o da kendi içimizde.
Kendinden başkasını görmeyen, kendini varlığın tek gayesi gören nefsimiz…
Buna kimisi gücün karanlık tarafı demiş, kimi mordor demiş, kimi voldemort.
Kelimeler inanca göre farklılık arzedebilir, siz adına ne derseniz deyin.
Biz içimizdeki bu düşmanla baş etmeyi öğrenmek zorundayız.
Etrafımızdakileri yenmemiz gereken düşmanlar değil, birlikte daha iyi bir düzen kuracağımız aynı nevin fertleri olarak göremez miyiz?
Unutmayalım “ben” diyebilmek için “sen” de olmak zorunda.
Çok mu romantik oldu, olsun…

Yaşam herkes için değerli.
Bir tek Hz. Adem varken de bu dünya dönüyordu.
Güneş her sabah doğuyordu.
Gül tüm zerafetiyle gene açıyordu.
Ayçiçeği güneşe gene yüzünü dönüyordu.
Tüm bunlar bir insan için de vardı.
Bir insan bir kâinattır.
Bir insan öldürüldüğünde bir kâinat öldürülür.
İnsan nefes almadıktan sonra gülün de, bülbülün de ne anlamı var.
Pindaros der ki “Eşeklerin gözünde gül, kırmızı bir ottur.”
O ota kıymet veren insanın ona bakışıdır.
Ya güzel görmek isteyip huzurlu olacağız ya da her şeye kötü yaklaşıp ümitsizliğe düşeceğiz.
Bir seçim yapmak gerek:
Ya ümidi seçeceğiz…
Ya da ümitsizliği…