Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 ‘’Öylesine iki günah vardır ki cezaları daha dünyada iken, acele olarak verilir.

  1. (Din, can ve mal konusunda) başkalarına zulüm etmek.
  2. Müslüman anne babaya karşı gelmek.

Selçuk ile Hülya üç sene aynı sınıfta arkadaşlık yaptılar. Evlenmeye karar verdikten sonra işlerini yoluna koyma düşüncesiyle dört  sene sonra evlenebildiler. Birbirlerini çok iyi tanıdıklarını düşünüyorlardı. Çok mutlu olacaklarını hayal ediyorlardı. Evlendikten hemen sonra Hülya bebekleri olacağı haberini Selçuk’la paylaştığında ikisi de mutluluktan uçacaklarını hissettiler.

İlk oğulları dünyaya geldikten bir süre sonra uykusuz geçen geceler, eşlerin sorumluluklarının artması, birbirlerine anlayış göstermemeleri, yorgunluklar, maddi sıkıntılar üst üste birçok sıkıntı ile karşılaştılar.

Hülya, eşinin eski romantik günlerini arıyordu. Her buluşmaya bir çiçek getiren, tatlı sözler söyleyip şımartan  adam, neden artık umursamaz, sevgisiz ve kaba biri  olmuştu. Selçuk ise, evini geçindirebilmek için çabalıyordu. Eve geldiğinde güler yüzlü ve bakımlı bir kadınla karşılanmak istiyordu. Eskiden sevdiği,  kibar, bakımlı, sevecen, tatlı dilli kızı özlüyordu.  Dört yıl sonra bir de kızları oldu. Artık birbirlerini yedi yıl tanıyıp evlenen kişiler onlar değildi sanki. Yerlerine birbirinin açığını kollayan, küçük hataları büyüten,  kavgacı insanlar gelmişti. Birbirlerine hiç tahammülleri olmayan iki yabancı olmuşlardı.

Ne yazık ki onlar kavga ederlerken öfkeden deliye dönüyorlardı. Bu gözü dönme haliyle etraflarında onları kayıt altına alan iki çift gözün de varlığını fark edemiyorlardı. Çocuklar onları korkuyla izliyorlardı. Anne ve babalarının korkunç halleri onları korkutuyordu. Bazen ne yapacaklarını bilemeden korkulu gözlerle bakakalıyorlar, bazen de ağlayarak tepki gösteriyorlardı. Anne babalarını birbirinden uzaklaştırmak ümidiyle çekeledikleri oluyordu. Fakat birbirine kin dolu ateş fışkıran bakışlarla avazları çıktığı kadar bağıran ve birbirinin canını acıtmak, eşinin kalbini sızlatmak niyetiyle rencide edici cümleler kurmak alışılagelmişti onlar için. O kadar çok birbirlerini eleştiriyorlardı ki artık söylediklerinin doğru olup olmadığını dahi düşünmeden sadece kavgada üstün gelme iç güdüsüyle suçlayıcı cümlelerle bağırıyorlardı. Yıllar geçtikçe bu hal artarak devam etti.

Çocuklar büyüdükçe artık alışılagelmiş kavga sahnelerinden korkmamayı öğrendiler. Korkmak yerine umursamaz bir tavır takınmaya ve bazen hakemlik  yapmaya  başladılar. Hatta anne ve babalarının kavga esnasında birbirlerine söyledikleri eleştirileri zamanı gelince onlara karşı şantaj misali kullanmaya başladılar. Zaman zaman çıkan kavgalara dahil olup  ‘’artık boşanın da iki evimiz, iki harçlığımız olsun’’ dedikleri de oluyordu. Artık anne ve babalarını kusursuz saygı gösterilecek sevilecek birileri olmadığını düşündüklerinden, onlara itaat etmiyorlar hatta isteklerini yaptırabilmek için seslerini yükselterek baskıcı tavırlar takınıyorlardı. Onların yaşamında dediğini yaptırmanın yolu kavga çıkarmaktan geçer mantığı yerleşmişti. Bu davranışlarını ne yazık ki tüm hayatlarında uyguladılar. Okulda, sporda, oyunda, evliliklerinde…

Çocuğunuzun ANNE BABASINA KARŞI GELEN SAYGISIZ biri olmasını istiyorsanız, çocuğunuzun yanında sürekli kavga edin ve birbirinizin zayıf yönlerini veya hatalarını çocuğunuzun duymasını sağlayın.