Geçenlerde Alperen ocaklarının Orhan Gazi Kültür merkezinde düzenlediği; ‘’Ruhi Muhtevasıyla MUHSİN YAZICIOĞLU’nu Anlamak’’ konulu etkinliğe katıldım.
Açılış konuşmalarını Alperen ocakları il ve Genel Başkanı yaptıktan sonra, Servet Turgut sözü aldı ve Rahmetli Muhsin Bey’in düşünce yapısını ve oturtulması gereken yeri, ruhuna uygun bir şekilde anlattı ve tahlil etti.
Şehit Muhsin Bey’i anlatmak ayrı bir mevzu ve bir makale ile olabilecek iş elbette değil.
Ben bu konuya girmeden ve ayrı bir yazı da ele almak üzere, sadece Alperenler üzerinde durmak ve bu gençlere ve gençlik teşkilatına değineceğim.
Ancak, Alperenlere geçmeden önce, Muhsin Bey ile ilgili bir hatıramı aktarmak istiyorum.
‘’ 1990’lı yılların başlarıydı. Muhsin bey henüz parti kurmamıştı ama eski partisinden ayrılmıştı.
Tam bu dönemde Tırabzon’a gelmişti ve ben de o zaman bu il de, Köy Hizmetleri teşkilatında çalışmaktaydım.
O günlerde bir umumi ceridemizin (gazetemizin) Tırabzon Bölge temsilcisi ile karşılaşmış ve bana: ‘Bu akşam falan yerde, Muhsin Bey’in üniversiteli gençlerle sohbeti var. Cerideci olarak yalnız beni çağırdı. Ben akşam oraya gideceğim. ‘Abi gel, beraber gidelim’ demişti.
Memnuniyetle kabul ettim ve o gece, bir apartmanın üst katlarında bir daireye gittik.
Yaştaş olmamız, aynı dönem ve olaylara şahitlik etmemiz, yanılmıyorsam o dönem de yayın hayatında olan ‘HASRET’ dergisini de takip ediyor olmam nedeniyle kendisine muhabbetimiz vardı. ‘HİLAL’ eksenli düşünce yapısı ve akımı ile de paralellik arzediyor, bulunduğu büyük aile içinde, daha İslami, milli ve yerli bir hareket olarak kendisine ayrıcalıklı bakıyorduk.
O gece gençlerle yaptığı sohbette, 1980 öncesi anarşi ve kaos dönemini anlatarak: ‘ Biz sağ yumruğumuzu masaya koyduk ( sağ kolunu dirsekten masaya koyarak ve yumruğu yukarıda tutarak), solcular da yumruğunu masaya koydu. ( sol kolunu da dirsekten masaya koydu) Başladık birbirine vurmaya. Fikirler masa da kaldı ve biz onları unutmuş habire dövüşüyorduk.Ne için dövüştüğümüzü bile unutmuştuk.’
Bunun yanlış olduğunu ( kavganın ve anarşinin ) vurgulamak için anlatıyor ve gençlere; asla olaylara dahil olmamalarını, karışmamalarını, bu işin polis ve jandarmanın işi olduğunu söylemeye çalışıyor ve nasihat ediyordu.’’
O cerideci arkadaşa; bunu haber yapalım demiş ve haber metnini de ben hazırlayarak yayınlamıştık.
Hafızam da ve gözümün önünde hala canlı duran bu hatırayı anlattıktan sonra esas konumuza yani Alperenlere geçelim.
‘’ Kahraman, yiğit, cesur, bahadır, pehlivan, savaşcı, fütuvvet ehli’’ anlamına gelen ‘ALP’ ile ‘’ iyi yetişmiş kişi, ermiş, yetiştiren, ulaşan, vasıl olan’’ anlamındaki ‘EREN’ kelimelerinin bir araya gelmesinden müteşekkil ALPEREN; ermiş, eren yiğit kişi manası taşımakta, Alperenler ise, bunun çoğulunu oluşturmaktadır.
Öncelikle bu kelimeyi, ismi çok sevdiğimi söylemek isterim. Tarihi, manevi, şahsiyetli, itibarlı, asaletli, İslami, milli ve yerli bir kelime, bir isim. Bizden olan, bize ait.
Diğer her şey bir yana, sadece bu ismi benimsemek, seçmek, şiar edinmek, bu isim altında toplanabilmek, bu ismi tercih etmek ve bu kelime şemsiyesi altında yer alabilmek bile; bu asır da, insanlığın ve hususen gençliğin beşeri heva ve heveslerin feyezanına kapılıp sürüklendiği bu çağda, başlıbaşına bir değer, bir kıymettir ve tek başına takdir ve tebrike şayan bir hususiyettir.
Üstüne üstlük, bu güzel ismin şemsiyesi altında, bir de’ NİZAM-I ALEM ‘ ülkü ve hedefini ‘dava’ edinmek, daha büyük bir takdiri ve tebriği gerektirir.
‘TEKBİR… ALLAHU EKBER… YA ALLAH, BİSMİLLAH, ALLAHU EKBER’ diyen, diyebilen bu Alperenleri, hususen bu çağda alkışlamak, candan desteklemek bizim vazifemiz olmalıdır.
Elbette; eksiklikler, noksanlıklar, imkansızlıklar, metot, söylem ve hareket konusunda farklı şeyler söylenebilir. Muhtevanın artısı ve eksisi konuşulabilir.
Bu ayrı bir mevzudur ve gerekli desteği vererek, yardımcı olarak, taşın altına elin koyularak, ondan sonra söylenebilecek şeylerdir.
Bu necaset çağında ve bu kadar imkansızlığa rağmen, sadece ALPEREN ve NİAM-I ALEM çatı ve davası içinde yer almak; sınıfı geçmek, büyük bir sorumluluğu sırtlanmak demektir ki; bunun üzerinde durulmalı, önemsenmeli ve bu gençlere destek olunmalıdır.
Ekser gençliğimizin nereye doğru koştuğunu, hangi mecraya doğru aktığını, nelere değer verdiğini, neleri zevk ve dava edindiğini hepimiz bilir ve acı bir şekilde izlerken, ‘’zevk, haz, ve tad’’ peşinde koşan, ‘şehvet, servet ve şöhret’ merkezli, ‘’paraya, makama, kariyere, futbolizme, cinselliğe, sanalizme, popa ve topa’’ teşne bir durumda iken; Alperen ve Nizam-ı Alem’i seçmek, onları bayrak edinmek, bir ayrıcalık, ayrı bir değer ve takdir sebebi değil midir?
Binbir imkansızlığa, gençliğimizi felakete sürükleyen azgın selin önünde durma zorluğuna ve şeytanın tüm hakimiyeti ele geçirmesine rağmen, bu iki KELİMEYE sahip çıkmak, bu kelimelerde hayat bulmaya çalışmak, Alperenlik değil de nedir?
Bu ve benzeri İSLAMİ, MİLLİ ve YERLİ gençlere ve gençlik teşkilatlarına, ‘hayır’ peşinde koşan insanlara SAHİP ÇIKMAK, DESTEKLEMEK, YARDIMCI OLMAK ELBETTE HEPİMİZİN VAZİFESİ OLMALIDIR.
Alperen ve Nizam-Alem’in gerçekleşmesi, layıkıyla temsili, içinin doğru doldurulması ve gençliğimize, bu gençlerle rehber olabilmesi için.