Geyve Kültür Merkezi’nin ilk yıllarını hatırlarım. Çok değerli kaymakamımız Seyfettin Azizoğlu’nun gayretleri ile yapılmıştı. Yüzbinlerce liralık bir hizmet. Her şey kusursuzdu bina olarak. İçerisinde modern bir kütüphane (hem güncel yayınların olduğu, hem bilgisayarların bulunduğu, hem nezih bir çalışma ortamının bulunduğu), modern bir konferans salonu, ilçemize gelenlerin barınabileceği bir küçük otel, öğretmenevinin lokali vs. vardı. Gerçekten Geyve’ye yapılması gereken en önemli yatırımlardan biriydi. Ama hiçbir zaman o ihtiyacı karşılayamadı. Biraz da Seyfettin Azizoğlu’nun Güngören’e tayininden sonra hiçbir zaman düzeni, sistemi oturtulamadı.
Şimdi ne alemde biliyor musunuz kültür merkezi diye yüzbinlerce lira yatırılan o taş binanın hali? Kitaplar okullara dağıtıldı. Bilgisayarlar halk eğitim merkezine hibe edildi. Hükümet konağına fazla gelen birimler bu binaya yerleştirildi. O modern konferans salonu ilk günden beri saçma sapan etkinliklerin merkezi olmaya devam ediyor. Öğretmenevi lokali artık sıradan bir kahvehane vs.
Bir de çok acı bir şey var. Tarihi elvanbey imarethanesinde bulunan kütüphane bu taş binaya taşındı. Ama bu kütüphaneye ulaşmak için kültür merkezinin ana kapısı bile kullanılmıyor. Arka tarafta, kalorifer dairesinin yakınında bir boş yere taşımışlar kütüphaneyi. Taşımışlar da demeyeyim. Yığmışlar.
Seyfettin Azizoğlu burayı böyle görse, inanın ağlar. Kahrından.
Bir kaymakam, bir vali, bir belediye başkanı, bir muhtar; hatta bir öğretmen, bir gazeteci, bir gönüllü vatandaş bazen çok büyük şanstır. Ama asıl büyük şans, bu kutsal insanların ortaya koyduklarını yüceltebilecek insanların varlıklarıdır.
Ağrısı olmayanları bilemem. Ama benim içime dokunuyor. Yapılan her devlet hizmeti her şeyle beraber, her garibanın bir lokmasından alınan bir parçadır. Bu kadar ağır bir sorumluluktur her devlet görevi. Bunu hiç düşünmeyen insanların varlığı bana dokunuyor arkadaş. O kitapları okullara vermek nedir arkadaş? O bilgisayarları halk eğitim merkezine hibe etmek nedir arkadaş?
Bakın bu yazıda sosyal devletin gerekliliklerinden, idarenin görevlerinden, merkezi yönetimin eksiklerinden bahsedebilirdim. Ama o zaman ağrım içimde kalırdı. O ağrı ki zaten yıllardır içimde bir ur gibi duruyor.
Bu kafayla buraya kadar geldik. Çünkü bazı hassasiyetlerimiz vardı. Kul hakkını falan önemserdik hani. Kafa olarak bir gram değişmedik ama bizi buraya getiren hassasiyetlerimiz iyice aşındı. Bundan sonrası bir çözülmedir. Toplumsal bir çözülmedir. Geyve’deki sigara içme yaşının kaça düştüğüne bir bakın. On onbeş yaşında bir çocuğu çevirin, sorun hiç içki içmiş mi? Sadece Geyve’de değil. Akyazı’da sorun. Sapanca’da sorun. Kaynarca’da sorun.
Bir öğrencisinin sigara içtiğini görüp de içinde bir ağrı hissetmeyen öğretmene yazıklar olsun! Beş dakika erken işten çıkmanın hesabını yapan memura yazıklar olsun! Bir vatandaşı ezmeye çalışan polise yazıklar olsun! …
Devletin, her garibanın ekmeğinden bir parça kopararak verdiği parayı haketmeyen her memura yazıklar olsun!