Rabbimiz buyuruyor ki. ”O ki sizin için Arzı bir beşik yaptı ve onda size yollar açtı ve Semadan bir su indirdi de bu sebeple muhtelif nebattan çiftler çıkarmaktayız” 20/53. “ Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da kazıklar yapmadık mı?” 78/6-7

Üzerinde yaşadığımız dünya beşik gibi sallanmaktadır.  İnsan aciz bir varlıktır ancak sorumluluğu büyüktür. Bu sorumluluk yaşadığı dünyayı ve kendini tanımakla başlar. “O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa (yoksa, yapısını kayacak bir yar kıyısına yapıp)   binasını seyl bıçığında sarkan bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehenneme yuvarlanan mı? Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez” 9/109 bu ayeti kerime binanın nereye yapılması gerektiğini açıkça ifade edilmektedir. “Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir.” 2/ 264

Dünyanın çeşitli yerlerinde farklı afetler yaşanmaktadır. Afet tecrübesi insanlığın ortak mirasıdır. Tarih boyu yaşanan bu acı durum maalesef ülkemizde de sık sık yaşanmaktadır. Hayat, sebepler alemine bağlı olarak yaşanmaktadır. Sebepler maddi ve manevi olabilir. 

Afetlerin sonucunda bir kısım insanlar inançlarını sorgulamaktadırlar. Kudret ve merhamet sahici yaratıcının bunlara niçin izin verdiği daima araştırılıp sorgulanmıştır. Bu sorulara doğru cevap veremeyen ve bulamayanlar inanç krizi yaşamaktadırlar. Teodise denen kötülük problemi başta felsefenin olmak üzere insanlığın soruşturduğu ve önem verdiği husustur. Bu konuda temiz akıl ve gönül sahiplerinin açıklamalarına her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. İnancın korunması afetlerle mücadelenin en önemli meselelerinden biridir.
Afetlerin ortaya çıktığı zaman siyasi mücadele ve tartışmaların da yapıldığı bir gerçektir. Afetin gerçekleştiği zamanda bu konuların konuşulup yazılması sağlıklı sonuçlar vermemektedir. Muhakkak sorumluluk vardır ve bunun gereği zaman içinde yapılmalıdır fakat enkazın altında insanlar varken, soğuk, kar ve yağmur fırtınaların hüküm sürdüğü zamanda bu konuda konuşmak sağlıklı iletişim ve çözüm getirmeyecektir.
Afetler zuhur edince ilk işimiz afetzedelerle ilgili çalışmalara eğilmektir. Enkazın altındakilerin öncelikle çıkarılması gerekir. Hastaların tedavisi, vefat edenlerin defni devam eden acil bir durumdur. Depremden etkilenen insanların güvenliği ve yaşam ihtiyaçları ise diğer önemli bir konudur. Bu ise milyonlarca insanın ihtiyacı olduğundan mevsimin kış olması sebebiyle el birliğiyle çözüm üretilip uygulanmalıdır. 
Devlet ve halkın en önemli görevi ise sağ olanların yaşamı için ihtiyaçlarının organize bir şekilde giderilmesidir. Bu insani ve teknolojik destek olduğu gibi, gıda, giysi, battaniye ve benzeri şeylerin infak, zekât ve her türlü yardım duygusuyla yapılması gerekir. İşte şu anda Allah yolunda ki vazife bunlardır. Her canlı saygıya ve ihtirama layıktır. 
Afetlerin acı hikâyeleri vardır, bunların tesirleri bazen üç nesil devam eder. Bu hikâyeler bazen konuşulmaz ve bazen de yazılmaz ama hepsi acı bir gerçek olarak yaşanır. Bu şehrin insanları olarak deprem afetine ve sonuçlarına şahidiz. İnsanın olduğu yerde nadan,  kötü insanlar ve olaylarda vardır. Bunlara pek takılıp genelleştirmemelidir. Etkileri ve sayıları azdır. Bunlar bir kazurat hükmündedir. Ciddiye almamalıdır. 
Afetler bizlere dünyada yaşamak için neler yapmamız gerektiğini yeniden düşündürmelidir. Hakkımız olmayan yerde ve mekânda yaşam sürdürmenin sonuçları büyük dersler vermektedir. 
İSTİRCÂ. Bir musibet anında Allah’ın takdirine rızâ gösterip O’na sığınarak teselli bulmayı ifade eden söz ve davranışlar için kullanılan bir terimdir. Bakara sûresinin 156. âyetinde geçen, “Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve muhakkak ki O’na döneceğiz” meâlindeki kısmı okuyup bu inancına uygun bir teslimiyet hali ortaya koymasını ifade eder. Resûl-i Ekrem’in elindeki kandil sönünce istircâ âyetini okuduktan sonra bu küçük olayın bile bir musibet olduğunu, büyük küçük her musibetin hata ve günahlar için kefâret olarak değerlendirileceğini ifade ettiği bildirilmektedir. 
Nitekim Resûl-i Ekrem de sevdiklerini kaybettiği zamanlarda üzüntüsünü tavırlarıyla ortaya koymuş ve oğlu İbrâhim’in ölümü üzerine gözyaşı dökmesini yadırgayanlara, “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir; fakat bizim ağzımızdan ancak rabbimizin razı olacağı sözler çıkar” demiştir. 
Ülkemizi derinden üzen ve etkileyen depremde vefat edenlere rahmet, hastalara şifa, yakınlarına sabır ve hepimize sorumluluğumuz ve imkânımız nispetinde çalışma ve gayret gerekir. Rabbim bizlere bu acılara yaşamayacak akıl ve imkânlar lütfetsin. amin