Asgari ücret, işçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir. Bu tanımlamada da görüleceği gibi asgari ücret, işçinin sadece kendisi hesaba katılarak yapılır. Yani eşi, çocukları, anne babası vs. bu hesaplamada dikkate alınmaz. Böyle bir hesaplamanın insani boyutu yoktur. Olduğunu da zaten kimse iddia edemez.
Asgari ücretle çalışan bir baba düşünün. Yatalak bir babası, yaşlı bir annesi, yaşları 3 ile 15 arasında değişen 3 tane de çocuğu olsun. Çocuklardan biri daha 3 yaşında ve anne bakımına ihtiyacı olsun. Diğer çocuk ilkokula ve en büyük çocuk da lise eğitimine yeni başlamış olsun. Ev kira ve şehre uzak olsun. Hatta olamaz değil, mesela son çocuğun doğumu hastanede ve zor bir ameliyat ile gerçekleşmiş olsun. Ödenmesi gereken de büyük bir borç olsun yani. Olamaz mı ya da yok mu böyle tablolar? Var olduğunu hepimiz biliyoruz. Böyle bir tabloda, babaya ödenmesi gereken ücretin hesaplanmasında babanın şahsı haricinde hiçbir durumun bir önemi yok. Hal böyleyken bazı işverenler hâlâ daha ve suç olmasına rağmen asgari ücretin altında bir miktar ödeyebiliyor işçilere.
Burada yapmaya çalıştığım şey, bir duygu sömürüsü. Tam anlamıyla bir duygu sömürüsü. Çünkü hâlâ daha asgari ücretin altında işçi çalıştırılabiliyor. Hâlâ daha iş hukukunun sağladığı onlarca hak ihlal ediliyor. Çalışma saatleri, izinler, kıdem, zamlar, tazminatlar. O kadar çok şey ihlal ediliyor ki.. Asgari ücret en azından hakkında az da olsa bilgi sahibi olunan bir kurum olduğu için üzerinde durmak istedim.
İnsanlarımızın çoğunluğu işverenler tarafından yapılan bu ihlallerden bir şekilde haberdar. Ama dünya gailesi, sorumlulukları, yükümlülükleri, ihtiyaçları sebebiyle haklarını aramaktan çekiniyorlar. Çünkü haklarını aramaya kalksalar, büyük bir işverenin karşısında öyle ya da böyle gelen bir gelir kapısından da yoksun kalacaklar. Ufak bir tazminat, o geliri kaybetmeye değmeyecektir. Bu hal, hak aramamak için çok geçerli bir savunma yolu. Yukarıdaki tablodaki baba olsanız, siz böyle bir şeye kalkışır mısınız?
İşte bu yüzden, işçilere haklarını aramaları gerektiğini söylemekten utanıyorum. Çünkü tek dertleri biraz daha iyi yaşamak olan insanlardan bu mücadeleye girişmelerini beklemem saçmalık olacaktır.
Bu yüzden gerilimin diğer tarafında bulunan işverenlere seslenmek istiyorum. Sizin işçilerinize yaptığınız her ihlal, sizin zenginliğinize ufacık bir artı. Ama her ihlal işçilerin ve ailesinin boğazından geçecek bir lokmanın daha eksilmesi. Bir işçi üzerinden yeteri kadar zenginleşiyorken, bir de yemeklerinden zenginleşmeye çalışmayınız.
Bu yazıyı onlarca işçi çalıştıran fabrikaların sahiplerine yazdığım kadar yanında bir kişi dahi çalıştıranlara da yazıyorum. Bunu, kendinize gelen bir mektup olarak düşünün.
( Devletin denetim eksikliği çoğu zaman işçilerin talepleri olmamasından kaynaklanıyor. Sonuçta devletin de sürekli her işyerini denetlemek gibi durumu olamaz. )