Hayatımız imanın ışığında hayat olabilir ancak… 

O bakımdan Hazreti Peygamber’in (aleyhissalatü vesselam) Kur’ân-ı Azimüşşan ile açtığı yol bizim için en saadetli, en huzurlu, Rabbimizin rızasına da en uygun yoldur... 

Bunun için bu yolda yürüdü Bediüzzaman...

Bu geniş yola dâvet etti insanları… 

Cadde-i kübra-yıKur’âniye için hizmet etti…

Ara ve dar yollardan değil, geniş caddelerden yürütmeye çalıştı insanları…

Bu bakımdan son asırlarda gizlenen, kaybolan bu yolu tekrar açtı, yeni bir hizmet başlattı... 

Önce Allah’ı sevdirdi bize, sonra Rasulullah’ı (aleyhissalatü vesselam), Kur’ân’ı, kendimizi sevdirdi…

İnsanın kendi başına bir değerinin olmadığını, yaratan namına ona bakıldığı zaman değerli olduğunu öğretti bize…

“San’atlı bir eser san’atkârı gösterir” dedi… 

Rabbimizin en güzel eseri, şaheseri olduğumuz için değerli olduğumuzu devamlı hatırlattı eserlerinde… 

Yapmış olduğu çalışmalar bir güne mahsus olmadı, bütün hayatını kapsadı…

Dâvâsından, idealinden vazgeçmedi…

İlk gün nerede duruyor, ne söylüyorsa, son nefese kadar aynı yolda yürüdü…

Bunun için değerlidir Bediüzzaman... 

Bir insan söylediğinin arkasında duruyorsa ve onu en evvel kendisi yaşıyorsa, dâvâ adamıdır…

Sürgün olarak gönderildiği Rusya’da 1. Dünya Savaşı’nın akabindeki zorlu yıllarda 2,5 sene kadar kaldı... 

Rusya'da Volga Nehri kenarında yarınlar için idealinden hiç vazgeçmeyen bir insan olarak durdu…

Orada da soğuğa ve esarete katlandı…

Bahar günleri için kışın zahmetine göğüs gerdi… 

Evet, himmeti, milleti için olunca, o kendi başına da olsa her yerde bir millet ile beraber olmayı başardı ve Allah (CelleCelalühü) onu yardımsız bırakmadı…

Hayat yolunda her insan için bu böyledir... 

Önünde iki yol açılır…

Ya kendi için yürüyeceği yol ya da bütün insanlık yürüyeceği yol…

Bediüzzaman’ın kendisi için yürümediği belli…

Çünkü Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vessellem) açtığı o geniş yola dâvet etti herkesi...

Güzel havalar, nasıl insanlarda güzel duygular uyandırıyorsa; gözler muhteşem manzaraları nasıl neşeyle izliyorsa, Bediüzzaman’ın havası ve kokusu da Kur’ân’dan üzerine, hayatına yansıyan pırıltılardan ibarettir… 

Bundan dolayı, nereye gitse ve gönderilse insanları hep kendi etrafında bulmuş, üzerindeki o manevî koku onları dâvâsına cezbetmiş… 

Bu maneviyat yüklü ruh,  elbette ona ve davasına uygun ruhlar tarafından alınacak bir mesaj oluyordu âdeta...

Bediüzzaman, gençlikte nasıl ise yaşlılığında da öyledir... İdealinden değişen hiçbir şey yoktur…

İhtiyarlığında Gençlik Rehberi’ni yazar…

Bekârdır, Hanımlar Risalesi ile istikbalimize, yavrularımıza ve hanımlara yol gösterir...

Müceddiddir, imamdır, önderdir… 

Kendisi için değil, toplum için vardır…

O kadar kendisini yok etmiştir ki, bu kadar yok olunca insan, Allah da o insanı var ediyor, nazarları onun dâvâsınacelb ediyor… 

Yoktan var eden Allah, varlığını uğruna yok edenin hayatını yeniden var ediyor…

Onu anmanın, hatırlayıp hayatımıza ondan ışıklar serpmenin tam vaktidir... 

Bunda çok kazançlı çıkacağımız kesin... 

Çünkü o bize ebedî hayat kitabımız ve ebedî saadetin yol haritası olan Kur’ân’a giden yolu açtı... 

Olumsuz diye gördüğümüz her şeyden bir hikmet, bir ders çıkardı…

"Allah var, keder yok” dedi… 

Hastalığı sevdirdi, ihtiyarlığı sevdirdi, zor şartlar altında çalışmayı sevdirdi…

Hatta suçsuz yere düştüğü halde dershaneye çevirdiği hapishaneleri bile sevdirdi bize…

Çocuklarımıza emanet gözüyle baktırdı… 

Unutulan bir yol vardı… 

Onu tekrar açtı, genişletti… 

Bize o yolun dışındaki yolların, tehlikelerle ve uçurumlarla dolu olduğunu tekrar gösterdi…

Hem de böylesine tehlikeli bir asırda, herkesin ebedî hayatını mahvettiği ve bizi de o yollara çağırdığı bir dönemde, bize doğru olan, hak olan yolu gösterdi…

Ebedî hayata giden yolun burası olduğunu gösterdi… 

Nereye giderseniz gidin, kimle konuşursanız konuşun, ondan aktaracağınız bir cümle, hayatına tutacağınız bir ışık mutlaka olacaktır…

Çünkü Bediüzzaman ve eserleri hayatın içindedir…

Kur’ân’a ayna olmuştur…

Aynayı güneşe tutunca elbette aynada güneş görünecektir…

Karanlığa tutunca elbette o güneşin yansıması görünecektir… 

Bediüzzaman’ın üzerindeki nur böyledir işte… 

Allah nurunu Kur’ân ile tamamlayacaktır, kâfirler istemese de…

O yolun öncüleri, açıcıları bu kadar hikmetle dolu dâvetlerde bulununca, Cenâb-ı Hakk’ın muradı da er ya da geç gerçekleşecektir… 

Cenâb-ı Hakk’ın âdeti böyledir… 

Bulutun eliyle yağmuru, ağacın eliyle meyveyi gönderdiği gibi, insanların eliyle de iyilikleri ve güzellikleri gönderiyor…Sebeplerle iş görüyor Rabbimiz…

Onların eliyle neticeleri yaratan Allah’tır… 

Bediüzzaman’ın kalbine de bu insanlığa hizmet etme sevgisini koymuş…

Eserleriyle dâvâsını bütün dünyaya duyurmuş…

Hamd ederiz Rabbimize…

Dalgalı bir hayat denizinde pusula tutmuştur önümüze,Kur’ân’ın nuruyla ve eserleriyle... 

Evet, işimiz çok… 

Bazı insanların bu nurdan haberi yok... 

Onun için var gücümüzle çalışıp bu nuru ve bu ışığı çoğaltmalıyız…

Işığa düşman olanlar, aynaları kırmaya kalksalar da kırılan her bir ayna parçasında da yine o güneş parlayacaktır… 

O aynalardan biri de niye siz olmayasınız?..

...

Vefatının 56. yılında rahmetle anıyoruz Hz. ÜstadBediüzzaman’ı…

Bu yolun mübarek yolcusu olan cümle Kur’an ve İman hizmetkarlarınıinşallah...

Rabbim cümlesinden razı olsun…

Bu mübarek vatanda ve bu mukaddes topraklarda huzur içinde yaşıyor ve hizmetimizi görüyorsak onların üzerimizdeki hakkını da hatırlamamız gerekiyor...

Allah (CelleCelalühü) hepsinden razı olsun…

Din ve vatan için vefat eden tüm şehitlerimizin de mekânı cennet olsun inşaAllah…

Esselatü vesselam aleyke ya Rasulallah...