Yeni bir eğitim-öğretim sezonu daha başlıyor. Yazın rehaveti, güneşin sırtımızı ısıtan ışığı ve o güzel aylaklığımız bizi tam olarak terk etmeden hem de.
Yeni hedefler, heyecanlar, yorgunluklar belki kırgınlıklar…
Hilmi Yavuz’un bir sözü var, sık sık tekrarladığı: ‘Türkiye’de birey olmanın yolu düşman edinmekten geçer.’Peki nedir düşman edinme sanatının sırları? Hemen söyleyeyim. Başta nevi şahsına münhasır bir kimliğiniz olacak. Açık zihinli olacaksınız. Entelektüel birikime sahip olacaksınız. Tecessüs sahibi olacaksınız. Kimsenin karşısında eğilmeyeceksiniz. Otoriter ve irade sahibi olacaksınız. Yol açıcı olacaksınız. Başkalarının hayâlini bile kuramayacağı şeyleri hayata geçireceksiniz.
Tıpkı kendisini tanımaktan büyük bahtiyârlık duyduğum Sedat Akçakoyunluoğlu gibi.
Kendisini Irmak dergisinin bir toplantısında tanımıştım yıllar evvel. Sonra da onun ricası üzerine Trabzon’dan Sakarya’ya geldim. Eski kıymetli valilerimizden Nuri Okutan zamanında ilimizde açılan Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesi’nin temelini atan birkaç kişiden biriydi. Ve kurucu müdürü. Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesi bugün sadece ilimizin değil Türkiye’nin de en kayda değer okullarından biriyse eğer bunda en büyük rol hiç şüphesiz Sedat Akçakoyunluoğlu’na aittir. Ve elbette Fahri Tuna’nın emeklerini de unutmuyorum.
Meseleye bu açıdan bakıldığında Akçakoyunluoğlu’nun son günlerde medyanın mal bulmuş mağribî gibi üşüştüğü haberlerle gündeme gelmesi bana göre hiç de şaşırtıcı değil. Kendisinin de bu onları pek umursadığını düşünmüyorum doğrusu. Hak bildiği yolda dimdik yürür benim bildiğim Sedat Akçakoyunluoğlu.
Bunu kurucusu olduğu ve damgasını her karesine vurduğu okulun şimdi ülkemizin güzide üniversitelerinde okuyan talebelerinden biliyorum. Onlara açtığı ufuktan, çizdiği yoldan. Entelektüel donanımıyla, karakteriyle, karizmasıyla düşman edinme sanatının öznelerinden biri olacaktır elbette.
Makamda, malda, mülkte gözü yoktur. Birçoklarının dudaklarını uçurtacak teklifi geri çevirdiğine ben şahidim. Onu bugün dedikodu malzemesi yapanlar rûz-ı mahşerde hesaplarını nasıl vereceklerdir, merak ediyorum doğrusu.
Gerçekleştirildikten sonra bütün Türkiye’ye yayılan ‘Okuyan Şehir Sakarya’ projesi, Uluslararası Sapanca Şiir Akşamları ve Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesi. Bütün bu eserlerin altındaki altın birkaç imzadan biri de Sedat Akçakoyunluoğlu’na aittir.
Heidegger'in Valéry’den sık sık anlattığı bir söz vardır: 'Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.' Sedat Akçakoyunluoğlu’na linç girişimini bu söz bağlamında değerlendirmek gerekir kanaatimce.
İlk mezunlarımızın yemeğinde yaptığı kısa konuşmada öğrencilere dönerek şunu söylemişti Sedat Akçakoyunluoğlu: ‘Öteki dünyada bu dünyaya dair ‘orada ne yaptın’ diye sorduklarında sizi göstereceğim.’
Eğitim camiamızın Sedat Akçakoyunluoğlu gibi yürekli, entelektüel, farklı ve ufuk açıcı bireylere ihtiyacı olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.