2013’ün 14 Eylül’ünde “korku” duygusundan bahsetmişiz. Nahoş olan bu duygunun insanda oluşturduğu tahribatı ve sonra ki evreleri kaleme dökmüşüz… Bu sefer çıkış noktası aynı olmasına rağmen geçeceğimiz yollar ve son durak farklı olacak…

İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır; Menfaat ve korku.

(Napolyon Bonapart)

Şunu kabul etmek gerekir ki insanın disiplin altında tutulması gerek. Hele ki günümüzde bu gerekliliğin sebebi daha belirgin hale geldi. Disiplin, zamanın suni şartlarıyla, dejenere olmuş özgürlük çerçevesinde hoş gözükmeye bilir…Yaşanılan dünyada özgürlükle ile gelinen noktada da hoş olmayan sayısız şey zamanımızı çalabiliyor… Bilinmelidir ki disiplinin amacı özgürlüğü engelleme değil faydalı hale getirmedir…

Şunu hatırlamakta fayda var. Semavi dinler ve birçok farklı inanışta ölümden sonra Cennet/Cehennem kavramı vardır.Bu da demek oluyor ki Yaradan bizi uyarıyor ve cehennem azabından ama aynı şekilde cenneti de müjdeliyor…

Oysa iyiliği veya kötülüğü işleyip/işlemememizin sebebi cennet cehennem değil Allah sevgisi ve korkusu olması gerekiyor… Yunus Emre’nin şu mısraları demek istediğimi en iyi şekilde anlatıyor: Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene Ver onları/ Bana seni gerek seni…

Günümüzde ise yaşanılan her zor durumu cehennem azabı, yaşadığımız veya yaşayacağımız her mutluluğu cennet mükâfatı sanıyoruz. Oysa ne olursa olsun gelip geçiyor acılar mutluluklar. Geçiş hızından dolayı mı yetmiyor bize hayat? Küçümsüyor muyuz yaşadıklarımızı?

İnsan yetinmeyi bilmez. Hep bir fazlasını ister. Ruhumuza işlenmiş bir güdüdür. Bu dünyada çıkamadığımız mutluluğun doruk noktasına içimize yetinme hissi katılarak ulaşacağız cennette belki de… Elbette sonsuz nimetler olacak ama yetinme hissine sahip olmayan insanoğlu cennette bile hazza varamaz…

Doruk noktası dedik ya insan yaşamı boyunca oraya varmak için uğraşır. Bu mücadeleyi kendisine hak görmek için yaşını, dilini, dinini, cinsiyetini, ırkını öne çıkarması mümkündür… En çok bu hak “özgürlük” kisvesi ile açıklanır. Özgürlük adı altında temel hakları ihlal edilen insanlar düşünülmez…

Disiplinin işte bu bilinci aşılaması amaçtır. Bu disiplin ise “kaybetme korkusuyla” oluşur. Örnekle açıklayalım: Sürekli hücum eden bir takım belli bir süre sonra disiplini kaybeder ve kontra ataktan golü yer. Yaralı aslan gibi her yere saldırmanın bedeli ağır olur…

Oysa “kaybetme korkusuyla” disiplinli bir şekilde savunma yaparsa mağlup olma olasılığını düşürecektir. Kabul seyir zevki göze hoş gelmeyebilir ama mühim olan sonuçtur. Bu sonucu almak için türlü türlü haksız hareketler yapan takımın seyir zevkini düşürerek adaletli galibiyetler alması daha evladır…

Son iki paragrafı spor takımından insana uyarlamanın etkisini yazalım. İnsan, sürekli isteyerek, tüketerek ve bu gereksinimlere ulaşmak için mücadele ederek kaybettiği şeyleri görmesi lazım. Kaybettiği şeyler zamandır, çevredir, sağlıktır; bu örnekler sadece kendisine zarar verir lakin adaletsizlikle insan kaybederse vebali büyüktür…

Bir okul düşünelim. Öğrenci, öğretmenden korkmalı. Öğretmen müdür yardımcısından. Müdür yardımcısı, müdürden. Peki ya müdür? Tüm insanoğlu Allah’tan korkmalı tabi ki… Ama disiplini ve adaleti sağlayabilmek için insandan da korkmak gerekir ama asla kul olmamak kaydıyla. Önemli nokta herhalde Allah’tan korkan insandan korkmaktır…

Allah’a (c.c.) emanet olun…

e-mail : [email protected]