Nedendir bilmem, hep ertelenenbasit bir isteğim var. Yüksek bir tepede veya önü açık bir balkonda “güneşin doğuşunu” izlemek… Önümde çay veya sütlü kahve; yanımda bazen sözlerime bazen sessizliğime eşlik edecek biri… Onunla güneşi bekleyelim dakikalarca…Bu istek niye oluştu içimde inanın bilmiyorum ve yazarken düşünüyorum.

Çoğu insan gibiyim, sabrederim ama maalesef sevemem sabrı. Bekleyişlerimin tam karşılığını alamazsam üzülürüm herkes gibi. Belki de bu yüzdendir güneşin doğuşunu izleme isteğim. Kusursuz bir bekleyiş ve uğruna değecek görsel şölen…

Oysa yaşamda öyle yürümez düzen. Şilili yazar Pablo Neruda’nın söylemi gibi yaşanılır hayat. “Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına”… Gerçekten de elde edilen duygunun değerini gösteren yegâne şeydir sabır…

Lakin insan mutluluk kapısına ulaşanları görür sadece. Duydukları, gördükleri “sabır ateşi” Hıdırellez ateşi zannedilir. Lakin kimse gülerek atlamamıştır o ateşin üzerinden. İnsanın, umudunu, sağlığını kül etmiştir ateş. Ruhu çepeçevre saran yangına dönüşür, kimse bilmez…

Ne olursa olsun sabrın sonu selamettir. İnsan ben sabrettim ama kaybettim diyemez. Çünkü sabrın süresini kendisi belirlemiş olur. Sabrını yarı yolda bırakmış olur sadece. Nasıl anne adayı yedinci sekizinci ayda “ben yoruldum, doğurmak istiyorum” diyemez, fıtrata ters olur, sabreden de ben yeterince sabrettim diyemez…

Anneliğin kutsallığı ve gücüyle sabredilen acıların, doğum sürecinden sonra Allah’ın izni ile mükâfatı alınır. Kaç anne süreçten sonra pişmandır. Bebeğin kucağa alınışıyla unutulmayacak acı yoktur herhalde. Sabrın en büyüğünü verdim lakin en değerli şekilde kavramalı…

Franz Kafka der ki: ““İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet’ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Cümlede felsefe açısından hata aranmamalı bence.

İnsan cennette doğar ve sabırsızlıklarıyla ayağı kayar o yüce diyardan. Her santimde bir yamacı dikleşir. Aşabileceği engeller gözlerde büyür;

Üşengeçlik işte o zaman başlar…

İnsan şunu bilmeli herhalde. Yaşadığı müddetçe bir bekleyişin içinde olacak. Ölümü bekleyeceğiz en kötü… Sabretmekten kaçamayacağız, sadece sabredeceğimiz şeyi değiştireceğiz. O da kaderimizin bize verdiği müddet kadar olacak. Aciz halimizden kurtuluş olmadığına göre…

Daha önce de bir yazımda yazdığımı hatırlıyorum; Yaradan’dan sabır istenmezmiş çünkü sabredilecek durum manası çıkarmış. O yüzden ben de tüm okuyucularımızın sabır mükâfatlarının tez zamanda almalarını diliyorum. Size Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten “Sabır” şiiriyle veda ediyorum. Allah’a (c.c.) emanet olun…

Sabrın sonu selamet, 
Sabır hayra alamet. 
Bela sana kahretsin; 
Sen belaya selam et!
 

Felah mı, onda felah, 
Silah mı, onda silah.
Sen de kim oluyorsun? 
Asıl sabreden Allah.

Sabır, incecik sırat; 
Murat içinde murat. 
Sabır Hakk'a tevekkül 
Sabır Hakk'a itimat.

Sabırla pişer koruk, 
Yerle bir olur doruk. 
Sabır, sabır ve sabır,
İşte Kuran'da buyruk!

Bir sır ki âşikâre, 
Avcı yenik şikâre. 
Yalnız, yalnız sabırda 
Çaresizliğe çare...

 

 

e-mail : [email protected]     �, f�>ey�� �D er muameleyi ortadan kaldırmamızı farz kılar.

 

              *MİLLETİMİZE LÜKS EŞYAYI AZALTMAYI VE ZARURİ EŞYA İLE YETİNMEYİ AŞILAMAK GEREKİR.

               *iSLAM, söz ve öz de Allah'a karşı samimi olmayı ve nefsi arzuları terk etmeyi, övülmeyi sevmekten kaçınmayı emretmiştir.

               *İSLAM, MÜSLÜMAN OLMAYANLARA BENZEMEYİ ŞİDDETLE YASAKLAMIŞ, İslami esasları korumakla emretmiş ve bu TAKLİTÇİLİĞİN KÖTÜ SONUÇLARINDAN sakındırmıştır.

                *Avrupa medeniyetinin en önemli hususiyetleri şunlardır. Dinden çıkmak (Allah'ın varlığından şüphe etmek, maneviyatı inkar etmek, ahiretteki cezayı unutmak, gözle görünen maddeden başka bir şey tanımamaktır), her şeyi hoş görmek ( Aşırı derecede zevke düşmek, adi içgüdüleri serbest şeylerle donatmak, aklı gideren, vücudu yıkan, aile nizamını yok eden, evlerin mutluluğunu bozan iğrenç günahlara kulaklarına kadar batmaktır),kendini düşünmek (fert olarak herkes yalnız kendi çıkarını,cemaat olarak her gurup yalnız kendi cemaatini düşünür, millet olarak her millet kendi ırkını üstün sayar, başkalarını küçümser, kendisinden zayıf olanı yutmaya çalışır), faizcilik yapmak ( Faizi meşru kabul etmek, alış verişin temeli saymak, faizciliği bütün kişi ve devletler arasında yaymak).

               *AVRUPALILAR, BU MADDECİLİĞİ BÜTÜN KOKUŞMUŞLUĞUYLA, ÖLDÜRÜCÜ MİKROPLARIYLA ELLERİNE DÜŞEN TALİHSİZ İSLAM ÜLKELERİNE DE AŞILAMAYA ÇALIŞMIŞLARDIR. DİĞER YANDAN, İLERLEME VE GÜÇLENME VASITASI OLAN İLMİ, TEKNİĞİ VE FAYDALI DÜZENLERİ İSLAM ÜMMETLERİNDEN SAKLAMIŞLARDIR.

             *Avrupalılar; açık saçık kadınlarını, içkilerini, tiyatrolarını, barlarını, sinemalarını, romanlarını, gazetelerini, hayallerini ve bütün çılgınlıklarını İslam ülkelerine soktular. Kendi ülkelerinde yapmadıkları cinayetleri Müslüman ülkelerinde yaptılar ve hoş karşılandılar.Bu paçavra yaşamayı Müslümanların zavallı zengin ve liderlerine üstün bir hayatmış gibi gösterdiler. (Risaleler, cilt:1 )