— Ben, birilerine “aslanım benim!” diyorum; onlar, “sen, ona ‘hayvan’ dedin” diyorlar.
— Ben, ‘adam gibi adamları’ severim” diyorum; onlar, “sen, bize ‘hayvan’ dedin” diyorlar.
— Ben “Allah Vekil!” diyorum; onlar, “birilerine dosya vererek onun milletvekilliğini sen engelledin” diyorlar.
— Ben, “kitapsız öğrenci olmaz!” diyorum; onlar, ‘vay efendim sen bize ‘dinsiz’ dedin” diyorlar.
— Ben, “seni çok seviyorum” diyorum; onlar, “hayır olamaz, sen ‘yalan’ söylüyorsun” diyorlar.
— Ben, “bu gün hava yağışlı geçecek gibi görünüyor” diyorum; onlar, ‘sen, filâna ‘ördek’ dedin diyorlar…
— Ben, “şehirler, içinde yaşayanlarla ‘şehir’ olur”, diyorum; onlar, “vayy, sen bize ‘köylü’ dedin” diyorlar.
— Ben,”ahlâklı olmak, faziletli olmak güzel bir haslettir’ diyorum; onlar, “sen, ona ‘ahlâksız’ dedin” diyorlar.
— Ben, “etrafımızdaki yüksek dağlara kar yağmış” diyorum; onlar, “sen ‘kırçıl saçlı’ adamı kast ettin” diyorlar…
— Ben,“bak, akademik hayatımızın sonuna geldik, ömrümüz geçiyor” diyorum; onlar, “sen, birine ‘moruk’ dedin” diyorlar.
— Ben, “Allah Kerim ve Vekil!” diyorum; onlar, “sen, ‘milletvekili olmak’ için çabalıyorsun, olanları da kıskanıyorsun” diyorlar.
— Ben,“mutlu olmak için ‘pahalı’ elbiseler giymek gerekmiyor” diyorum; onlar, “giyenleri kıskanıyorsun değil mi? Kıskanma!” diyorlar.
— Ben, ‘Karasaray ve Mankırı güzel yerlerdir onlara ilgi gösterip kurtarmak gerek” diyorum; onlar “hayır, hayır, sen ‘Aksaray ve Çankırı’yı kastediyorsun” diyorlar.
— Ben, “kendine yakıştırdığını, dostuna yakıştırmayandan hayır yoktur!” diyorum; onlar da “Breh, breh, brehh… Hadi behh!… Bak, hâlâ konuşuyorsun!” diyorlar.
— Ben, “neden sonra farkına varıyor insan, ayağına takılan bütün taşları, yoluna kendi döşediğinin ...” diyorum; onlar, “taş maş yok, sen hayal görüyorsun” diyorlar.
— Ben “insanların hep ‘güzel şeyler yapmasını’ arzu ediyorum” diyorum; onlar, ‘hayır sen ‘art’ niyetlisin, içten pazarlıksın, bu ‘fikrin’ arkasında başka bir şey var” diyorlar.
— Ben, merhum Mevdudi’nin bir sözünü naklediyorum, “isminiz kayıtlara ‘Müslüman’ geçti diye sevinmeyin, Allah’ın kayıtlarında nerede yer aldığınızı düşünün” diyorum; onlar da “sen bize ‘kâfir’ dedin” diyorlar.
— Ben, “büyük (!) insanlar keşke hep ‘mâkûl’ olsalar da, ‘adam’ gibi konuşsalardı” diyorum; onlardan biri de “seni kim soktu bu grubun içine?” diyor.
— Ben, “küçük hesaplarla uğraşanlar hep kaybederler” diyorum; onlar , “sen kendine bak! Küçük adamlar küçük işlerle uğraşırlar. Bunu bil ve onları ‘cimrilik’ ile itham etme” diyorlar.
— Ben, “bilgi sayılmaz/sayılamaz, onun için ‘bilgisayar’ adını değiştirmek Türkçe daha estetik ve güzel bir isim bulmak gerek” diyorum; “sen, ‘teknolojiye karşısın, gericisin!” diyorlar.
— Ben, “dostun, hangi dinden olduğu ya da ne kadar dindar olduğu, beni zerre kadar ilgilendirmez... Beni ilgilendiren; onun hayattaki omurgalı duruşudur” diyorum; onlar, “ara, ara, aradığını daha çok ararsın” diyorlar…
— Ben, birilerine, “biraz da otur, be adam! Yeter memleketi, milleti, vatanı ve Sakarya’yı kurtardığınız… Bırak, biraz da ‘başkaları’ kurtarsın” diyorum; onlar “biz vazgeçelim de sen mi kapacaksın?” diyorlar.
— Ben, “Vatan, Millet, Sakarya, benim için hayati ölçüde önemli” diyorum; onlar, “bazılarının vatanın milletin Sakarya’nın üzerinden rant ve vurgun sağlamalarından sana ne dediler? Diyorlar.
— Ben, “Fransızlar algı konusunda çok güzel söylemişler: İnsan daima gözünün arkasıyla görür” diyorum; onlar, “sen gözünün önü ile göremediğin için, kendine delil arıyorsun ve öyle söylüyorsun” diyorlar.
— Ben, “kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi, çirkin siyasete, alavere-dalavere ortama bulaşmış, ancak saha dışına atılmış zevatı muhteremlerdir” diyorum; onlar da “maşallah, amma da çok şey biliyorsun!.. Biraz da bilmesen olmaz mı? Diyorlar.
— Ben, ‘yollarda seyahatte halinde iken, bir de baktım ki yol arkadaşlarımın bir kısmı ‘yok’ olmuşlar!” diyorum; onlar da “O, ‘yok olan’ arkadaşların; yanında zaten ‘yok’lardı, sen onları ‘var’ sanıyordun, şimdi işin gerçeğini gördün. Hadi yallah, bundan sonra adamlarını işi seç!” diyorlar.
Âhh ki ne ah…
Ben ne diyorum, onlar ne anlıyorlar?…
Anlamak mümkün değil…
İşte böyle…
Ben diyorum, onlar başka anlıyorlar…
Ne söylersem söyleyeyim, onlar aynı şeyi anlıyorlar…
Söylemesem bile onlar söylediğimi sanıyorlar…
Ne bileyim ben…
Belki de Ivan Pavlov’un deney mahlûkları da böyleydi…
‘Şaşkın ördek psikolojisi’ işte böyle bir şey…
Şartlanmışlık ne kötü…
Birileri bana,
Ne yazmam veya nasıl yazmam
Veya
Hangi cümleleri
Nasıl kullanmam
Gerektiği hususunda biraz
Yardımcı olsa
Ne iyi olur!