Ülkeyi her seçim arifesinde karıştırmayı görev sayan, “Türkiye bizden sorulur” anlayışının acımasız temsilcileri, 28 Şubat 1997’de, son çeyrek asrın en başarılı hükümeti olan “Refah-Yol’u” sudan sebeplerle birkaç gün içerisinde devirip, kaos ortamına soktukları güzelim ülkemizin kanını emip, bankalarını soyup soğana çevirerek 70 sente muhtaç hale getirmişti...
Bu vahim post modern darbe henüz unutulmuş değil...
Benzer senaryolarla AK Parti hükümetini de yok etmek isteyen zihniyet, bu defa apoletsiz kapı kulları üzerinden memleketi karıştırıp istikrarsızlığa taşımak istiyor...
Türkiye’de 2014 yılında seçimler takvimi işleyecek, yerel seçim kapıya gelip dayanmak üzere...
Böyle dönemlerde alışılmış dezenformasyonlar, acımasız senaryolar vizyona girer...
Önce “Gezi Parkı” ayaklanmalarıyla ayağa kalkmak istediler, olmadı...
Şimdi partiyi, en hassas yerinden vurmak yoluyla sarsıyorlar.
Hırsızlık, yolsuzluk, vurgun, soygun kim tarafından yapılırsa yapılsın, işin içine girenlerin cezalandırılması kaçınılmaz.
Ülkede henüz kanıtlanmamış operasyonlar üzerinden ticarete soyunup, gerçek emelleri olan hükümeti itibarsızlaştırmak ve yeniden 10 yıl öncesinin içe kapanık, emir kulu, uluslar arası sömürü kurum ve kuruluşlarının verdiği ile yetinen, sünepe bir Türkiye isteyenler, başlarını sağlam kayaya çarpmanın şoku ile dört bir koldan hücuma geçti yine...
İstanbullu tanınmış bir Yahudi işadamının Davos’daki “One munite” olayından sonra söyledikleri geldi aklıma, tam da bu noktada: “Türkiye one munite faturasını, göreceksiniz çok geçmeden ağır bir şekilde ödeyecek.
Ben işyerimi kapatıp evimi, yazlığımı, ne varsa satıp Amerika’ya gideceğim. Olacaklara katlanmak, sizin için hiç de kolay olmayacak.”
İşte o senaryo oynanıyor...
Cemaatle hükümet arasındaki soğuk savaş, işin görünen yüzü...
Şimdi suret-i hocadan görünüp, bir türlü yola getiremedikleri dik duruşlu Başbakan’ı, 28 Şubat benzeri senaryolarla dize getirmek isteyen apoletsiz generaller işbaşında...
Hükümete, halkın gözünden düşürecek en şeytanî planlarla hücum ediyorlar.
Bu defa ekonomiye bindiriyorlar.
Bir türlü çökertemedikleri iktidarı ve Başbakan’ı götürmek adına en kuvvetli olduğu yerden vurup yıkmak istiyorlar...
Halk Bankası, TOKİ gibi ekonominin mihenk taşı kuruluşlara saldırının perde arkasında, inanılması zor kirli hesaplar ve o derece çirkin senaryolar var.
İstiyorlar ki ülke sürünsün ama ölmesin...
Kuzey Irak petrolleri, PKK ile yürütülen barış süreci, Afrika’ya açılış, Müslüman ülke halkları ve hakları safında yer alınması, İran ile yapılan gaz ve petrol alışverişi ve daha nice benzer olaylar karşısında şaşkına dönen emperyalist sömürü ortakları ve onların uzantıları, bu defa hain plan ve programlarını uygulamada başarılı olamayacaklarını anlayınca, diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi fitne yoluyla “kardeş kavgası” çıkarıp menfur emellerine ulaşmak istiyorlar.
Ama bu defa Allah’ın yardımıyla o korkunç emellerine ulaşamayacaklar, zira başlarını sağlam kayaya çarptılar.
Ne yapsalar başarılı olamıyorlar, taktik üstüne taktik değiştiriyorlar...
Türkiye zorlu bir süreçten daha geçiyor...
İnanıyorum ki, hak galip gelecek ve doğru olan ayakta kalacak bir kez daha...
Yeter ki oynanan oyunların farkına varılsın.
Artık duvarların ötesinde içte ve dışta tezgahlanan oyunların altında yatanlar biliniyor; Türkiye eski Türkiye, Türk halkı eski Türk halkı değil...
Uyandı ve atılan her adımın hesabını yapıyor, oyunlara gelmiyor...
Şeytanın dahi aklına gelmeyecek planlarla işlerini yürüten, Mevla’nın İslam ülkelerine bir lütfu olan yer altı zenginliklerini sömürmede sınır tanımayan, can alan, kan akıtan güçlere karşı direnen Müslüman halkların uyanışı için direnen, çırpınan bir iktidara karşı olmanın vebali çok büyüktür.
Ona göre atılmalı adımlar...
“Oyun içinde oyun” kuranların tuzaklarına düşmemek için başka bir yol ve yöntem de yok.
Yurt içinde ve yurt dışında tezgahlara aldanıp da birbirimizi yemek yerine, büyük resme bakmak kaçınılmaz hale geldi.
Kurtuluş için başka şansımız yok...
Akıllı olmanın zamanı şimdi...