Mide Allahın emri üzere gıdaya kapalı fakat beden ise Allaha isyan üzere açık. Gel de çık işin içinden. İslam hem kalbin, hem aklın ve hem de bedenin teslimiyetini emretmektedir.
TESETTÜR denilen örtünmede adeta vücudun orucudur. Bilhassa açık saçık kadınlar bu halleriyle hem kendi oruçlarını zedeliyorlar ve hem de başkalarının oruçlarını zedeliyorlar.
Orucun örtüyle ne alakası var diyenlere şu hadisi hatırlatmak isterim.“Süründüğü koku etrafa yayılırken mescide namaz kılmak için giden kadının namazı, tekrar evine dönüp yıkanmadıkça kabul olmaz”
Musa b. Yesa’dan (ra) yapılan şu rivayetten, kadının koku sürünerek camiye bile gelmesinin caiz olmadığını, hatta namazının bile sahih olmadığını öğreniyoruz.
“Kadının biri Ebu Hüreyre’nin yanından geçerken, (süründüğü) güzel kokusu etrafa yayıldı. Ebu Hüreyre kadına:
— Ey Cebbar’ın cariyesi nereye gidiyorsun? Diye sordu. Kadın:
— Camiye gidiyorum, diye cevap verince, Ebu Hureyre:
— Güzel koku süründün değil mi? Diye sordu. Kadın:
— Evet, diye cevap verdi. Ebu Hureyre:
— Geri dön ve yıkan. Çünkü ben, Resul-i Ekrem’den şöyle buyurduğunu duydum:
“Süründüğü koku etrafa yayılırken mescide namaz kılmak için giden kadının namazı, tekrar evine dönüp yıkanmadıkça kabul olmaz” dedi. (İbn Huzeyme)
Şimdi sualim şudur; Kokumu daha etkili, çıplaklık mı daha etkili?
Oruçların kabulü için örtünmeyi ihmal etmeyelim. Oruç sadece midenin kapısını örtmek değil, aynı zamanda vucududa libasla örtmektir.
Zira oruçla ilgili ayette: “Kadınlar sizin libasınız (örtünüz) sizlerde onların libasısınız”. Bakara suresi
Oruç ve libası yeniden ele alalım ve anlayalım ki oruçlarımız çıplak kalmasın baylar ve bayanlar. Oruçlarımızı giydirelim, oruçlarımız çıplak kalmasınlar.
ORHAN CAMİYE KOMŞU OLMAK
Ne demiş büyükler; Önce komşu, sonra ev alınız. (Önce car, sonra dar alınız) Adamın biri evini satıyormuş, değerini öğrendiklerinde pahalı değil mi demişler. Cevaben, komşularla bu evin değeri azdır bile diyerek komşuların değerini anlatmak istemiş.
Medyada duyarız. Evim şu sporcuya veya şu artiste vs.ye komşu diye övünürler. Duydunuz mu hiç, evim şu âlime veya şu camiye yakındır diyeni, varsa da azdır. Âlimin ve caminin olduğu yerde değer yükselmiyorsa vay o âlimin ve caminin haline.
Caminin komşuları ya evlerdir ya da ticaret hanelerdir. Biliriz ki İslam da komşuluk hukuku vardır. Eğer komşumuz cami ise bu hak yüzlerce insanla ve hakla katmerleşir. Camiye komşu olmanın ilk vazifesi cemaat olmaktır. Cami yanında durup ta namaz kılmayan ve cemaate katılamayanların vay haline. Peygamberimiz aleyhisselam:
“Câmiye komşu olanın namazı, ancak câmide kıldığı takdirde (kâmil mânâda) namaz olur.” buyurmuşlardır. (İbn-i Ebî Şeybe, I, 303)
Hazret-i Ali’ye, bu hadîs-i şerîfte zikredilen câminin komşusu kimdir, diye sorulduğunda:
“–Müezzini işiten herkes.” cevâbını vermiştir. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 57)
“Birtakım kimseler, ya cemaati terk etmekten vazgeçerler ya da Allâh kalblerini mühürler de gâfillerden olurlar.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 17)
Camiye komşu olanlar temizliğe dikkat edecekler, ses ve gürültüden sakınacaklar, zira camimiz de daima namaz kılanlar vardır. Özellikle camide cemaat varken daha özenli olacaklar. Ezanı ciddiyetle ve sukutla dinleyecekler. Cami etrafında günah görüntü ve eksik elbiselere dolaşmayacaklar, tavla, oyun, sigara vs.den sakınacaklar. Mümkün olsa da cami yanında bankalar bulunmasa-zira faiz haramdır- haramla cemaat ve namaz nasıl komşu olabilir ki!
Özellikle bayanların cami çevresinden geçerken kıyafetlerine dikkat etmeleri gerekir. Hatta mümkün olsa da bu çevrelerden abdestsiz geçmesek diyorum. Unutmayın ki cami bahçeleri de cami hükmindedir.
Daha yazılacak çok şey var ama kimseyi kırmamak için sukutta fayda vardır. Arif olana işaret yeter demişler. Unutulmasın ki Orhan cami etrafı tamamıyla camilerin komşudurlar fakat bu konumlarına uygun davranılabiliniyor mu? Tozlu camii, Ağa camii, Orta camii ve en kıblede olan Orhan Cami olmak üzere dört bir tarafı cami olan çarşımız tarihin ve medeniyetin simgesi olabildi mi?
Camiler etrafında ki çarşımız sanki “haremi şerif” sorumluluğumuzu hatırlatmaktadır.
Büyük İslam ilmihalinde Ömer Nasuhi Bilmen şöyle yazıyor: Mescitlere hürmetsizlik, mescitlere tecavüz, hak tealanın hukukuna tecavüz demektir ki uhrevi mesuliyeti pek büyüktür.
Bir mescidin içerisi, arsası mescid olduğu gibi semaya kadar olan bütün üst tarafıda mescid hükmündedir.
Unutmayın komşu olduğumuz yer kulun değil, Allahın evidir. Varın mesuliyeti siz düşünün yada mescide komşu olmanın tadın ve zevki siz tadın.
DENİZLER YANIYOR
“DENİZLER TUTUŞTURULDUĞU/ATEŞLENİP KAYNATILDIĞI ZAMAN” (Tekvir suresi, 6)
Kıyamet alametlerinden ve oluşundan bahseden ayetlerin birinde de denizlerin tutuşmasından söz edilmektedir.
Başka bir ayette ise “Allahın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde bozukluk ortaya çıktı, nizam bozuldu..”(Rum suresi, 41)
Denizler insanlar için nimet olarak hatırlatılır. Deniz içindeki gıdaları, ziynetleri ve üzerinde taşıdığı gemileriyle insanın emrine verilmiştir.
Deniz kıyılarına plaj dediğimize göre, bu gün plajlar günah ve isyanın döşeği olmuş değil midirler? Plajlar ateşin dünyevi sembolü olan günahlarla dolup taşmaktadırlar.
Mübarek Ramazan da detaya girmenin anlamı yok, plajlardaki görüntü büyük günahlardan değil midir? İnsanlığın mahremiyet damarının çatladığı değil, koptuğu anlamına gelmiyor mu?
Bu sebeple deniz vasıtasıyla işlenilen günahlar, kıyamet gününde plaj sebebiyle tutuşmamıza vesile olmayacak mı?
Plaj günahlarının kara günahları üzerinde ne şen’i etkisi olduğu henüz düşünülüş değildir. Nefsin hoşuna giden bu vaziyetler, ne müslümana ne de Müslüman ülkesine asla yakışmamaktadır. Ayeti tekrar edersek; “Denizler tutuşturulduğu zaman….İşte o zaman her insan ortaya ne koyduğunu anlayacaktır”
Yaz mevsimi işlenen bu günahlar, aleyhimize yazılmaktadırlar.