Diri; sıfat, “ Yaşamakta olan, yaşayan, canlı, ölü karşıtı” anlamına gelir.
"Duydum, görmedimse de hortlayan ölüleri / Fakat hortlak diriden kimin vardır haberi?" - F. N. Çamlıbel
Ayrıca;  “Güçlü, zinde “anlamında da kullanılır. "Diri bir adam."  Veya; “Solmamış, pörsümemiş”,  "Diri çiçek. Diri yaprak."  Son olarak da   “Gereği kadar pişmemiş”
Ölülere oruç farz değildir. Yasin suresi 70. Ayette “Diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye.” Kur’anın indirildiği beyan edilir.
Gerçek diri insan, imanlı insandır. Ölüler ise iki çeşittir. Toprağın üstün de yürüyen ve toprağın altında yatan ölüler.
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
   Necip fazıl Kısakürek
İman candır, canandır. Bu sebeple imana davet, hayata ve diriliğe davettir.
“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal, 24)
İman gibi oruç da insanı diri tutar. Dirilik sadece tokluk da değildir. Ramazanda oruç tutanlar gerçek iman tokluğuna ulaşanlardır. Mide açken tok olmak ancak mümine mahsustur.
“Oruç kalkandır nebevi sözü” zinde ve güçlü oluşumuzun göstergesidir. Güç sadece beden de değil, insani diğer hasletlerde de kendini göstermelidir.
Oruç pişmektir. Yunusun diliyle; Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah” diyebilmektir.
Gıdaya, şehvete ve şöhrete karşı hamlığın ilacı oruçtur.
Oruç sır bir ibadettir. Sır kim içinse ecri ve mükâfatı da o kadar büyüktür. Orucun sırrından ziyade, öncelikle insan kendi sırrına erişmelidir.
NAMAZ’IN AHLÂKI
İmanın şartlarından ilk ikisi olan Allah’a ve Peygamberine imandır. Allah Tealâ Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin elçi olduğunu kendisine ve insanlığa duyurduktan sonra, Peygamberimizi insanlığa şu özelliğiyle tanıtıyor. Kalem Sûresi;
1.Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için:   
2. Rabbinin lütfüyle, deli değilsin.   
3. Hem senin ecrin, mükâfatın hiç kesilmez!    
4. Ve sen pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!
Peygamber denince akla ahlâk gelir ve gelmelidir. Ahlâk denince de akla yine öncelikle Peygamberimiz (sav) gelmelidir. “O’nun ahlâkı Kur’an’dır” ilkesi bu bahsi en güzel bir şekilde anlatmaktadır.
O’nun inci mercandan kıymetli bir sözünde “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” ve “İmanı kâmil olan mümin, güzel ahlâka sahip olandır.”
Anlıyoruz ki, iman itakadda, amelde ve gönüldü ahlâkı imar etmek için gönderilmiştir. İmanın ahlâkla münâsebeti olurda, amellerin ahlâkla münâsebeti olmaz mı? Ahlâkın imanla umumî, amelle hususî münâsebeti vardır.
Namazın ahlâkı olur mu demeyin, Kur’an da geçen tüm namaz âyetlerinin bağlamına baktığımızda, ahlâk yönünü görmemiz mümkündür. Bu sebepledir ki, namaz ahlâkı tekbirle başlar ve selâmla devam eder. Selâmdan sonra bir takım meşguliyetler olsa da tekrar tekbir ve selâm arası bir yaşam devam eder durur, tâki –İnşâallah- meleklerin cennet girişindeki selâmlarına kadar.
Allâhu Ekber ahlâkın zirvesi, Esselâmu aleyküm ve Rahmetullah ise selâmın zeminidir. Ahlâk gücünü Allah’tan alır ve selâm ile tüm âleme emânetini ifa şuuru kazandırır.
Namazın ahlâkını, içindekiler ve dışındakiler diye iki ayırmak mümkün değilse de, bizler sadece namaz kavramı üzerinde birkaç hususu arz etmek isteriz. Namazın içi, uzun bir faslı gerektirecektir.
Namaz maddî ve manevî temizlikle olduğuna göre, ahlâkın ilk dersi temizlik olsa gerektir. “Elbiseni temizle” âyeti her türlü temizliğe bir işârettir. Ahlâk temizliği ilke edinmektir. Şirkten temizlenen iman tevhidi, riyâdan temizlenen amel ihsanı, yalandan temizlenen dil sadâkati müjdeler.
Namazın ahlâka kavuşturması için, öncelikle namazın kendi ahlâkı olan ilkelerinden olan, namazı muhafaza, daim olmak, ikâme ve huşuuna dikkat etmek gerekir.
Bu güzelliklerle kılınan namazın müjdelerinden birisi de; “Muhakkak ki mü’minler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler. Onlar boş şeylerden uzak dururular.” (Mü’minun, 1-3) Bu âyetin mü’min ve namazdan sonraki özelliği “onlar boş şeylerden uzak dururlar” cümlesidir. Bir insanın malayâniyle olan ilgisi, kendisinin kalitesini ortaya çıkarmaktadır. Faydasız işleri yapanların güzel ahlâktan nasipleri de azalmaktadır.
Bir diğer asıl unsur ise namazın engelleyici vasfıdır. Namaz bir kendi içinde olan insanı engeller, bir de kendisinin dışında ki hayatı da engelleyici rolü vardır. Namaz bir yaşam biçimidir. Peki, neden engeller denirse, iki kelimeyle ifadesi mümkündür. Fahşâ ve münkerden engeller.
NAMAZ MENEDER
"Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et. Muhakkak namaz, insanı ahlâk dışı davranışlardan, meşru olmayan şeylerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir” (Ankebut, 45) Mekke’de inen bu âyet, tüm fahşâ ve münkirin kol gezdiği yerlerde Müslümanlara namazla öğüt vermektedir.
Fahşâ ve münker kelimelerinin içine almadığı hiçbir kötülük ve rezillik yoktur sanırım. Namaz irade eğitimidir bir anlamıyla. Bu yönüyle namaz mahza ahlâktır.Namazın ahlâkı sözüyle kastedilen, namazın kazanımları ya da namaz kılanın ulaşması gereken ahlâkî olgunluk ve kemâlâttır.
Fahşâ, çirkinliği ve fenalığı büyük olan fiiller ve sözlerdir. Affedersiniz, edepsiz kişi anlamına da gelmektedir. Hem sözü, hem de davranışları içine alır. Yeri gelir zina, yeri gelir eşcinsellilik, yeri gelir cimrilik ve sövmeyi anlam olarak içine alır.Münker ise, bilinmeyen, tanınmayan, sahih ve sağlıklı akılların çirkinliğine hükmedeceği veya şeriatın kötülüğüne hükmettiği her türlü fiildir.
Burada asıl olan neyin Fahşâ ve neyin Münker oluşundan çok, Allah’ın nehyedişi/yapılmasına engel olan yasaklamasının bizim üzerimizde ki tesiri ne ölçüdedir, bunu bilmek ve düşünmek gerekir. Allah’ın kaçındırmasının bizdeki mânâsı ne anlama geldiği çok önemlidir. Kısacası Allah’ın otoritesine emir ve nehiylerde aynı ölçüde teslim olabiliyor muyuz? Unutmamalı ki Allah hayırlıyı işlemeye teşvik eder, şerden meneder.
Namaz kılan insan her kötülük yaptığında muhakkak bir iç pişmanlığı yaşamaktadır. Ya günahı işlemeye yüzü tutmaz, ya da secde etmeğe yüzü tutmaz. Namaz yüzsüzlükten alıkoyar. Namaz içten/gönülden utanmayı dışa taşıdığı an, günahlarla arasına perde olur.
Hiç kimseye ya namazı bırak, ya da şu günahı bırak dememeliyiz. Doğrusu, namaz seni İnşâallah en kısa zamanda tüm kötülüklerden alıkoyar duasını duyurmalıyız. Zîra namaz, zikrin en büyüğü ve tesirlisidir. Câmi ise, zikir arkadaşlığının en değerli/paha biçilmez meclisidir. Meleklerle buluşma ve dualarına ulaşma mahallidir.
Ahlâkın övülenini arayanlar, namazla buluşur ve kaynaşırlarken, ahlâkın kötüsüne müşteri olanlar namazdan kopuşu yaşarlar. Namazsızlık ahlâkî zâfiyet düşüşüne sebep olurken, namaz ise ahlâkın güzeline yükselticidir. Namaz kılanla ahlâkı konuşmak ve ahlâkımızı sorgulamak dahi, namazın temin etiği kazanımlardandır.
Namaz Kur’an’dır, zikirdir, duadır, ilimdir, vaazdır, cenazedir, bayramdır, istiğfardır ve güzel insanlarla tanışma ve kaynaşmadır. Tüm bunlar güzel ahlâkın temel direkleri değil midir? Namazı olup ahlâkı güzel olmayan orta hasarlı, namazı olmayıp güzelliği olanlar ise ağır hasarlı bir inanca sâhiptirler deprem diliyle. Namaz ahlâktır ve güzel ahlâka dâvet eder.
Kur’an’ın ifadesiyle namazdan sehv/gaflet edenlerin birinci özelliği yaptığı tüm işlerde riyakârlık denen gösteriş hastalığına düşmeleridir.
Gösterişleri sâdece namaza ait değil, belki tüm davranışlarının psikolojisi riyâya dayanmaktadır. Riyâ bir anlamıyla kendini beğenme ve beğendirmedir. Hakîki olmayan duruşun, rol olarak sunulmasıdır. Diğer tâbirle artistlik yapmak diye ifade edebiliriz. Menfaat için her role giren insan misâli, namazlı ve ahlâklı görünmek menfaat sağlıyorsa bunları kaçınmadan ifa edebilirler.
Maun Sûresi’nde ki âyetin devamında ise “verilmesi gerekenleri menederler” denilerek ahlâkın namazdan sonraki en bariz ikinci vasfı olan vermeyi engelledikleri ifade edilmektedir. Dikey ve yatay boyutuyla, İlâhî ve insanî olan vazifelerin ihmâli ve savsaklanması ahlâkî zâfiyetin temel sorunlarındandır.
Namaz ferdî ve içtimaî ahlâkın tohum ve fidanlarını, câmilerde yetiştirmesi ise, ahlâkın toplumsal yönünü öne çıkarmaktadır. Câmi terbiyesi diğer anlamıyla ferdin cemiyet içinde bulunma ahlâkının öğretilmesidir.
İbâdet, ahlâk ve hukuk temeli üzerine oturmalı ki adâlet tahakkuk etsin. Yeminin namazdan sonra yapılması emri de ahlâkın namazla ve hukukla olan iç bağlantılarını bize öğretmektedir.
Namaz ibâdeti kulluk ve ahlâkın hem ferdî ve hem de soysal/içtimaî yönünü ele almaktadır. Cemaatle edası insanın cemiyet/toplum ile beraber yaşama kurallarını da öğrenmesini temin etmektedir.
Ahlâktan bağımsız/uzak kalan tüm ibâdetler sorumluluğu yerine getirilmemiş mükellefiyetlerdir. Namaz ahlâkın ana rahmidir, hakkıyla ikâme edilen namazlardan güzel ahlâk ve davranışlar doğar. Ahlâkı ayağa kaldırmayan namazlar, sâhibine sadece veyl getirir. Sağlıklı namazlar, güzel ahlâkın teminatıdır vesselâm.