“ORTADOĞU”tanımını hiç sevmem ve benimsemem. Zira, bize ait olmayan, bizim coğrafi gerçeklerden hareketle ve tarafımızdan verilmiş bir isim değil.

                  Tamamen Batılıların ve İngilizlerin, kendi bulundukları coğrafyadan hareketle konumlandırdıkları bir bölgeye verdikleri isimdir. Onların diyarından bu bölgeye bakıldığında,  kendilerini dünyanın ortası kabul ederek,ortanın doğusu anlamında “Ortadoğu”  diyorlar.

                  Bize göre, Anadolu’dan bakıldığında ise “doğu ve güneyimiz.” Ya da “Akdeniz coğrafyası, Akdeniz Müslüman coğrafyası, Osmanlı coğrafyası” denmelidir. Daha küresel bir bakışla “Güney Asya ve Kuzey Afrika bölgesi”  olarak da isimlendirmemiz doğru olur.

                Esas konumuz bu değil. Bu bölgedeki din anlayışı  ve yönetim tarzı.

                Bu anlayış ve yönetim tarzı, Osmanlı’yı yıktıktan sonra, zaafiyetlerimizden de yararlanarak, emperyal  güçlerin pilanladığı, tasarladığı, desteklediği, tayin ettiği liderlerle cahil bırakılıp, idare ettiği,  dayattığı bir anlayış ve yönetim tarzı.

               Bu anlayış ve yönetim tarzının, sosyolog Mümin Sekmen’in, “Ortadoğululuk Nedir Bilir misiniz” başlıklı yazısında, “Ortadoğulu” ve “din” den gösterdiği  özelliklerini  alıntılayarak sıralayalım. Gerçeğini de,  parantez içine alarak.

           *Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak. (İslam da, her iki dünya dengesi vardır ve “ Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışmak ve yaşamak” esastır )

           *Dini yüceltip bilime kayıtsız kalmak. ( İslam da, “İlim Çin’de de olsa alınız, arayınız” hükmü esastır. Din ve ilim bir bütündür. Din, ilmi de içerir )

           *Lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak. ( İslam da “Allah’tan başka hiçbir şey yüceltilmez. Lidere hamal/ hizmetkar/ hadim  olarak bakılır.)

           *İmanı yüceltip aklı aşağılamak. (İslam da,iman öncelenir ve yüceltilir, ama, akıl da  çok önemsenir. Sıkça “ Akletmezmisiniz, düşünmezmisiniz” uyarısı vardır )

          *Duyguları yüceltip mantığı küçümsemek.(  İslam da duygular değil, akıl ve mantık, çalışma, gayret, ihlas, samimiyet, “adalet” yüceltilir )

          *Müteahhitti yüceltip, mühendisi aşağılamak. ( İslam da ikisine de değer verilir, “İşi ehline vermek” temel esastır. İlim ve ehliyet sahibi- mühendis öncelenir )

          *Üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur duymak. ( İslam da, üniversite/ medrese camiden önce gelir. Yeryüzü mescittir ve ilim önceliklidir. Hatta, esastır )

          *“Alnı secde görüyor” diye, zorba ve hırsızları görmezden gelmek, değer vermek. ( İslam da, tam tersi geçerlidir. Doğruluk, dürüstlük ve adalet geçerlidir. Bunlar olmadan yapılan ibadetlerin hiçbir geçerliliği yoktur. Kılınan namaz “yorgunluktan,”  tutulan oruç, “açlıktan” öteye bir şey kazandırmaz )

          *İmamları yüceltip, filozofları aşağılamak. ( İslam da “imam” önderdir. Ama, ilim adamları, filozof, alim ve ulema çok daha değerli ve kıymetlidir. Alimler, peygamber varisleri olarak görülür. İslam da “Din sınıfı-baronluğu” yoktur. )

          *Ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamak. ( İslam da, ev kadınlığı da, ilim ve kariyer yapan kadın da önemsenir. Ayrım yapılmaz. Ev hanımlığı da, çalışan sınıfındadır. Kadının dışarıda çalışması, belli şart ve zaruretlere, ihtiyaçlara bağlıdır. Kendi hemcinslerine yönelik hizmetlerde çalışması ve kariyer yapması önemlidir. Zaruret halinde umumi hizmette bir ayrım yoktur )

        *Kendi çocuklarını Amerika’da, halk çocuklarını, tebaayı ülke içinde ve dini okullarda okutmak.(  İslam da yöneticiler, halkın kendisidir. Halkı gibi yaşar, halkı gibi okur, tebanın yediğini yer, okuduğu okulda okur. Ayrıcalık, imtiyaz yoktur )

               *Sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmak. ( İslam da, esas olan “söz” dür ve sözün muhtevası, değeridir )

              *Kurumsal çözümler üretmek yerine, lidere tapmak. ( İslam da lider, çözüm ürettiği, sistem kurabildiği, iyi yönetebildiği, adaletle hükmedebildiği kadar değerlidir. Değerli olan kendisi değil, ortaya koyduğu yönetim tarzı, yaptığı güzel hizmetlerdir )

            *Hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup hayatını bataklığa çevirmek. ( İslam da, hatadan ders almak, hatayı tekrarlamamak esastır )

           *Standart sahibi olmak yerine, düştükçe “beterin beteri var” diye kendini avutmak. ( İslam da sıtandart, ehliyet ve liyakat esastır. “Beterin beterini” de görmek ve şükretmek varken, bir yandan da daha iyiye ve güzele ulaşmak için çalışmak, tedbir almak, cüzi iradesini sonuna kadar kullanmak vardır )

           *Başına gelene kendi katkısını görmek yerine, hep dış güçleri suçlamak. ( İslam da, öncelikle nefis muhasebesi yapmak, kendi nefsinden başlamak, suçu önce kendinde görmek esastır )

           *Şeytan taşlamaktan ibadet etmeye zaman bulamamak. ( İslam da, şeytan taşlamak değil, şeytana giden yolları kapatmak, çalışmak ve ibadet etmek esastır )

          *Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmek. ( Oysa İslam da, ataların değil, kendi yaptıkları esas alınır, onlarla yargılanır )

          *Sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmak. ( İslam da, sürekli sıkılan bir el değil, açık olan, çalışan, kendi üstüne düşeni yapan, barışı, kardeşliği, merhameti, sevgiyi esas alan el öncelenir )

         Yukarıdaki  Ortadoğulu olma özelliklerinin hiçbirisinin  dinle ilgili olmadığını açıkça görmekteyiz. Ortadoğulunun din algısı, din değil, sulta, hurafe ve menkıbedir. Dinin afyonlaştırılmış ve böylece içerdeki zalimlerin ve dış emperyalistlerin kullanımına, sömürmesine yönelik sıtandartlardır. Ortadoğulu idareciler, ülke insanına bu sıtandartları önerir, kendisi ise, nefes almak için hep batıya gider, batılı gibi yaşar. Kendi halkına bu tahrif edilmiş dini pazarlar, kendisi halkın paralarını hortumlar,  batının en iyi lokantalarında yer, en iyi otellerinde kalır, en iyi arabalarına biner. Kendi halkına bu dini pazarlar, kendisi ise, son derece dünyevi yaşar.

            Maalesef biz de dahil İslam dünyasının din anlayışı ve yönetim tarzı budur ama, bu asla “Din” değildir. Emperyalistlerin istediği, atadığı işbirlikçi liderlerin istediği  “beşeri” ya da sahte “din” dir.