Adapazarı merkezde bulunan Orhan Camii M.S 1323 – 1325 yıllarında Orhan Gazi’nin emri ile yaptırılmıştır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ilk vahiy emanetini alışından yaklaşık 713 yıl sonra madden ve manen imar edilen camimiz, 687 yıldır tekbir ve secde ile varlığını sürdürmektedir. Nice yıllara, dileğimiz ve duamızla devamını dileriz.
Cami niçin imar edilir, kim imar eder, içinde kimler bulunur desek; ortak cevabımız Müslümanlar olmalıdır. Hepsinin ortak özelliği İslam’dır. Camiler her gönüldeki ve hanedeki imanın sembol yapılarıdır. Sembollerin şuuru taşıdıkları mana ile canlanırlar. Bu semboller beşeri değil, ilahidir. Diğer anlamıyla “Allah’ın şeairidirler.”
Şehirlerin kıblesi, gönüllerin özlemi, beşerin hilafeti temsil merkezleridir. O hilafet ki insanın yaratılış sebebidir.” Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti. Bakara.30”
Orhan gazi ise;
Babası. Osman Gazi. Annesi. Mal Hatun. Doğumu : (H. 680 - M. 1281). Vefatı. (H. 761 - M. 1360). Saltanatı: 1326 – 1359 (33) sene. Kabri Bursa’dadır. Bu tarihi bilgiler Orhan Gaziyi anlatmaz, sadece takvimdeki bilgileri arz eder.
Orhan gazinin fetih sembolü olan camilerimiz, başta merkez Orhan camimiz olmak üzere her biri minarelerindeki tekbir sedalarını aralıksız sürdürmüşlerdir.
Duâ
Biz, kısık sesleriz... Minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah'ım!
.........
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım! Arif Nihat ASYA
Orhan Camii, şehrimizde tekbir ve secdenin en uzun soluklu camilerinden biridir. İstanbul’un fethinden 130 yıl önce fethi mübine ev sahipliği ve müjdedarlık etmiştir. Asıl olan Caminin mimarisi değil, taşıdığı mana ve değeridir.
Secde izi, kavramı Kur’an da mümin için geçtiğine göre, vatan için neden olmasın. “Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri-izi vardır.” Fetih 29
Sakarya’nın simasında secde izi vardır. Oda, Orhan camiinin arzındadır. Keşke Orhan caminin bir kayıt veya hatıra defteri olsaydı da şehrin geçmişini güzel günlerinin kokusunu koklasaydık. Sadece isimsiz kahramanlar olan varlığının sembolü, iman ve İslam emanetinin devamıdır.
Şehrimizin Emekli vaizi Hüseyin Demirci oğlu’nun ifadesiyle; Orhan camii kürsüsünde, ben kelimelerin ardından koşuyorum, diğer camilerde ise aksi oluyor demiştir. Kendi ardından koşturan Orhan Camii şehrimizin mana değeri olan varlığının sönmeyen güneşidir.
Şimdi nöbet sırası bende, sende, bizde ve sizdedir. Her müminim diyenlerde nöbet devam etmektedir. Nöbet konusunu bir sonraki yazımıza bırakarak, nöbette hepimize başarılar dileğiyle selam üzere olun.
NAMAZ VE RİBAT
Peygamberimiz; "Alah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resûlü, söyleyin!" dediler. Bunun üzerine saydı:
"Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır, işte bu ribâttır." [Müslim, Tahâret 41, (251); Muvatta, Sefer 55, (1, 161); Tirmizî, Tahâret 39, (52); Nesâî, Tahâret 106]
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:
Sindî der ki: "Bu ameller, şeytanın kişiye yol bulup nüfuz edeceği yolları tıkar, nefsi de şehvetlerden uzaklaştırır. Nefse ve şeytana karşı ortaya konan adâvet ise cihâd-ı ekberdir. Zîra bu cihatla kişi, en büyük düşmanı olan nefsini kahreder.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu cihadın şanını yüceltmek için hem er-Ribât diyerek marife kılmış ve hem de üç kere tekrar etmiştir."
HER GÜN YİRMİ DAKİKA VAAZ DİNLEMEK
Ülkemizde Cuma, bayram ve ramazanlarda namaz öncesi vaaz edilme geleneği yaygındır. Vaaz dinlemek bir ibadettir. Dinlemek zordur. Hem de tam tanımadığın kimseyi dinlemek daha zordur. Fakat insanın dinlemeye de ihtiyacı vardır.
Vaaz dinleyen cemaatin aynı zamanda bir müzakereci ruhuyla davranması da, hizmetlere geniş yollar ve imkânlar açacaktır. Hikmet yüklü sözleri veya yol gösterici yazılarıyla vaaz edenlerinde uyarılması çok yerinde olur. Fakat bizdeki gelenek veya vurdumduymazlık buna imkân tanımamaktadır.
Üzüntümüzün biride şudur ki, teravih öncesi vaaz için kürsüye çıkan hocamızın dinleyicisinin azın azı olmasıdır. Hâlbuki en azından bir yirmi dakika kala camiye gelinse o güzelim öğütlerden hep beraber istifade etmiş oluruz.
Biz görevliler neden cemaati camiye çekemiyoruz. Promosyon mu dağıtmak gerekiyor acaba diye sorasım geliyor. Ne dersek diyelim lütfen camilere namazdan bir çeyrek saat önce gelelimde ilim hazinesinden gönül kabımızı dolduralım.
Vaazın önemini ve dinleyicilerin durumunu şu hadisten daha güzel ne anlatabilir.
. Ebû Vâkıd Hâris İbni Avf radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mescid-i Nebevî’de oturmuş, sahâbîler de onun etrafını almışken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e doğru yöneldi, diğeri gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelenlerden biri cemaatin arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatin arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da çekip gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözünü bitirince (bunlar hakkında) şöyle buyurdu:
“Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah’a sığındı, Allah da onu barındırdı. Diğeri (insanları rahatsız etmekten) utandı, Allah da ondan hayâ etti. Ötekine gelince, o (bu meclisten) yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.”
Buhârî, İlim 8, Salât 84; Müslim, Selâm 10. Ayrıca bk. Tirmizî, İsti’zân 29
Mescid-i Nebevî’nin yanından geçmekte olan, fakat kim oldukları bilinmeyen üç kişi içeri şöyle bir gözattılar. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in ashâb-ı kirâmın arasına oturmuş onlarla sohbet etmekte olduğunu gördüler. Onlardan ikisi böyle bir fırsatın kaçırılmayacağını düşünerek hemen içeri girdiler. Bazı rivayetlerden öğrendiğimize göre selâm verip oturacak yer aradılar. Biri sohbet halkasının bir yerinde boşluk görüp oraya çöktü. Öteki sahâbî cemaatin arasına sıkışarak onları rahatsız etmekten çekindiği için en arkaya gidip oturdu. Bazı âlimlerin münâfıklardan biri olabileceğini düşündüğü üçüncü kişi ise, bu zikir meclisine önem vermeyip yoluna devam etti.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu üç kişi mescide geldiğinde devam etmekte olan sohbetini bitirince, onların davranış tarzlarını ashâbına açıklamak istedi. Sohbet halkasında bulduğu boşluğa oturan kimsenin halini Allah’a sığınmak diye değerlendirdi. Allah’ın da onu rahmetiyle ve hoşnutluğuyla barındıracağını belirtti. Oturanların arasına sıkışmak suretiyle onlara sıkıntı verebileceğini veya Resûl-i Ekrem’in dikkatini dağıtarak onu rahatsız edebileceğini düşünerek en arkaya gidip oturan sahâbînin bu nezâketini pek beğenen Efendimiz, onun bu tavrını utanmak diye değerlendirdi; Cenâb-ı Hakk’ın da ona merhamet buyuracağını ve onu günahlarından dolayı hesaba çekerek utandırmayacağını bildirdi. Üçüncü kişinin hiçbir işi ve mâzereti olmadığı halde o zikir meclisinden yüz çevirdiğini belirten Peygamber aleyhisselâm, Allah’ın da ondan yüz çevirdiğini haber verdi veya bunu bir temenni olarak söyledi. Bir başka rivayette bu üçüncü şahıstan söz ederken Resûlullah Efendimiz’in “O iltifat etmedi, Allah da ona iltifat etmedi” buyurduğu belirtildiğine göre, onun bu sözü bir temenni maksadıyla söylemediği, adamın halini haber verdiği anlaşılmaktadır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İlim, zikir ve sohbet meclislerine devam etmek Allah’ın rızâsını kazanmaya vesiledir.
2. Bu meclislerin ashâb-ı kirâmın yaptığı gibi daireler, halkalar şeklinde olması daha uygundur.
3. Böyle bir meclise gelenler, namazda saf tutarken yaptıkları gibi öncelikle boş yerleri doldurmalıdır. Hem böyle yapan kimsenin hem de oturanları rahatsız edeceğini anlayıp arkalardaki bir yere geçip oturan kimsenin davranışı edebe uygundur.
İFTİHAR EDİLEN İNSANLAR
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Muâviye radıyallahu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına geldi ve:
- Burada niçin böyle toplandınız? diye sordu.
- Allah’ı zikretmek için toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar:
- Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? diye sordu.
- Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye:
- Ben sizin sözünüze inanmadığım için yemin vermiş değilim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ilim halkasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de onlara:
- “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu.
- Bize İslâmiyet’i nasip ederek büyük bir lutufta bulunması sebebiyle Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz, diye cevap verdiler. Resûl-i Ekrem:
- “Gerçekten siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sordu.
- Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü:
- “Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil gelerek Allah Teâlâ’nın meleklere sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim” buyurdu.
Müslim, Zikir 40. Ayrıca bk. Nesâî, Kudât 37
Allah Teâlâ “Şayet (kulum) beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım” buyurmaktadır.
CEHENNEM VE ORUÇ
Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk yaparken bir suyun başında mola verdiler.
Sofra kurulunca; Haccac etrafa bakın fakir birisi varsa getirin beraber yiyelim dedi. Hizmetçiler yakınlarda üzerinde bir hırka olan birini gördüler. Onu uyandırıp; Seni Haccac çağırıyor, dediler ve adamı Haccac'ın yanına götürdüler.
Haccac: -Gel beraber yemek yiyelim, dedi.
Adam yemem diyerek Haccac'ın teklifini reddetti cevaba şaşıran Haccac sebebini sorunca: -Beni senin sofrandan daha iyi. bir yere çağırdılar.
-Nereye çağırdılar? Deyince adam:
-Allah'ın misafirliğine çağırdılar. Ben oruç tutuyorum deyince,
Haccac böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun? Deyince adam şöyle cevap verdi:
-Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum ki kıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım, dedi.