Oruç susar! 
Çünkü yağmurlar bile susar.
Oruç bazen bir Nisan yağmurudur!
Bazen tomurcuklar çatlayıp çiçek olduğu zaman. Bazen ekinlerin biçilip harman hasat olduğunda gelir Ramazan. Bazen kırda kuzu anasından doğarken, bazen çıralar soba tutuştururken veya güneş gökyüzünde kıpkırmızı yanarken gelir. Her zaman tam vaktinde gelir Ramazan!
Bir elçidir, sema rengi rahmeti getirir. Küçücük avuçlara dolu dolu nimetler, müjdeli haberler, merhametlerle gelir!
Bazen Ramazan’da gelen, hiç gelmemişçesine, hiç gitmemecesine gelir... “Furkan” olur gelir, Hak ile batılı ayırır. Kur’an diye gelir, açlık ile tokluğun birbirinden ayrıldığı vakti tayin eder! Göklerin fermanını bekleyen, beklerken karanlık orucu tutan son Peygamber ümmetine, artık tutulacak aydınlık oruçlar getirir.
Oruç zamanı yiyen (bir inanan) kendini yer! Kendini yemeye bir türlü doymaz insan! Onun için, oruçlu olmayan (mümin) Ramazan’da doyamaz!
Acıkmaya, “acımaklı bir yasağın” gözeticiliğiyle gelir her Ramazan. Oruç, kendimizi tüketmekten, yiyip bitirmekten korur bizi... Ancak onunla kurtuluruz doymaz açlıktan, acıkmaz tokluktan. Yedirmeden, içirmeden doyurur, besler bizi oruç, Ramazan ruhumuzun sofrasına gelince.
Ruhun ayaksız adımlarına vurulmuş prangaları söker oruç. Ruhu açlık şölenine davet eder. Hislere geçirilmiş kelepçeleri kırar. Bizi bizden alan, bizi kendimizden uzak kılan zehirli aşlara perhizdir oruç. Kendimizi öğrenme merakını kamçılayan öğretmen bir aydır Ramazan. Oruç sağlık işareti sızılar inceliğiyle vücudumuzu öğretir. Dişlerinin arasında iftarı beklettiğin şey dilindir der, o dile yalan değdirmez, o dille gıybet ettirmez. Bir yudum suyun yolunu gözleyen mahzen, miden olur. Artık miden helal ve haramı seçer, günahlarla dolmaz olur. Bu elindir der, ağıza, lokma taşımaktan başka işleri olduğunu hatırlatır. Seccade serer, yetim saçı okşar, tesbih çeker elin. Gözündür, bakılmaza bakma. Kulağındır, duyulmazı duyma, diye bir bir belletir hepsinin yerini ve vazifesini.
Oruç, oyalayıcı bütün işleri erteletir ve vicdanı insanla baş başa bıraktırır. Çetin hesaplaşmalar meydanıdır Ramazan günleri. Bu meydanların mağlubu, galibiyete gider, gözünde yaşlarla, şehrinin, ülkesinin, çağının meydanlarına. Oruçlu kişi, ruhunun kalesini geçilmezce yüksek, yıkılmazca sağlam burçlu kılar!
Keskin kılıçlar, kesin emirlerin kılıçlarıdır! Oruç kesin emirdir. Oruçlu keskin bir kılıç! İnsan oruç tutarken öğrenir söz tutmayı, emir tutmayı. Oruç, sabırsızlığın ilacıdır. Tahammülsüz yaraların merhemidir!
Hiçbir ibadet oruç kadar uzun değildir! Hiçbir ibadetin tesiri oruç kadar uzun sürmez! Oruç her an secdedir, rükûdur. Aralıksız, Allah’ı anmak ve anlamaktır oruç!
Kendi kendisine, ikram edilen nice nimetin zekâtını verir insan Ramazan ayında! Aldıklarının karşılığını vermek arzusuyla yanar tutuşur oruç tutarken. Rab ismi, nefsin terbiye edilmesinin ismidir. Oruçlu, bu ismin manasını tastamam kavrar. Borcunu ödemenin yolunu arar insan. İftar ile imsak arasında, karşısına hep şükür çıkar! Şükür, “ödenilemeyen”leri “ödeyebilme” şeklidir. İnsan, şükretmeyi en iyi acıka acıka öğrenir!
Oruç sadece açlık da değildir. Gücü yetmezdi kimsenin böyle bir açlığa. Oruç, acıkmak adı altında doymaktır! Bunun için, oruç tutmayız biz. Biz, oruca tutunuruz! Ve oruçla tutunuruz birbirimize. Bir zaman da olsa, yaşarız acısını her zaman aç uyuyan kardeşlerimizin. Sonra oruç, pişmanlık olur, ağlamak olur, ümit ve dua olur. Çıkılmaz sanılan yüksekliklere çıkarır ruhu oruç. Oruç, gökyüzüne “ruh”ça huruç olur!
Oruçlu için, toprak bir başkadır, su bir başka. Yeşil, mavi ve yaşamak bir başkadır. Yeni yüzlerini tanıtır oruç, kışın ve baharın. Bir Kur’an harfine otuz bin sevap veren oruç gibi, bire dokuz veren başak bir başkadır. Oruçlu için, O’na aşk bir başkadır! Pırıl pırıl parıldayan, parlak bir elmastır oruç. Nurdan akisleriyle en ücra yerlerimizi bile ışıklandıran bir elmas.
Oruç, tam on bir ay bekler gününün gelmesini. Acıkarak, susayarak ama sabırla! Ramazan’da saklıdır orucun iftarı, sahuru. Sırası gelince sabırlar getirir oruç, açlığa, susuzluğa. Bu yüzdendir ki, (müminlerin söz dinlemelerine) susamış oruç susatmaz, kendine susayan dilleri susatmaz oruç. Ramazan’a acıkan damakları, her sene değişmiş ve güzelleşmiş lezzetlerin en dil değmemişleriyle tatlandırır.
İnsanın orucundan hoşnuttur kâinat! Her Ramazan çeki düzen verir kendine dünya! Ağaçlar köklerini çeker sudan, kelebekler ve kuşlar minik lokmalarını saklı saklı yer, ilk orucunu tutan bir çocuk görüp de imrenir korkusuyla! Ve toprak, üstünde kar varsa eritmez, toprak oruç tutmuyor demesinler diye!
Bunca bilmediğimiz ölçülerle gelir oruç. Akıl ermez sırlar, oruçlu akıllarla çözülür. Geçmiş senenin hazmedilemeyen hatalarını öğütür Ramazan’ın mahzun günleri. Oruçlunun boynu büküklüğü, sessiz sakin durgunluğu, cehennemi ürküten bir isyandır! Sebepsiz savaşlara, kıtlıklara, haksızlıklara, arsızlıklara ve hırsızlıklara isyandır oruç.
Cennete acıkmaktadır oruçlu insan! Oruç, bir hilalin bir hilale kavuşması sırası, hiç içe çekilmemiş rayihalar, hiç dile düşmemiş mutlu şarkılarla çalar kapımızı. Açarsak, bereketli gündüzler, hareketli geceler getirecektir! O gündüzlerde uyumak bile farklı olacaktır. Tıpkı o gecelerde yaşamak gibi. Sonsuz bir hayatı hatırlatırcasına, sonsuzluk nasıl olacak sorusunu cevaplarcasına, dakikalar, hüzünle sevinç kol kola uzayacaktır.
Her insan bir kapıdır! Oruç, her kapıyı tıklatacaktır. Açacakların ve açmayacakların kapısını tıklatacaktır oruç. Kadehlere su dolduracaktır. Gözlere yaş dolduracaktır oruç. Gönüllere neşe, kalplere ferah bulduracaktır. Oruç susmayacaktır. Hep konuşacaktır, başı dik, gönlü geniş kelimelerle. Kaybettiklerinizi kazanınız, fırsatınız ben olayım, diyecek. Ömürden bir Ramazan’ın daha eksildiğini söyleyecektir. Diyecektir ki eksiklerinizi tamamlayınız. Oruç susmayacaktır. Haykıracaktır!
Oruç susar! Çünkü yağmurlar bile susar. Oruç bazen bir Nisan yağmurudur! Oruç susmaz! Çünkü fermanlar susmaz. Oruç Allah’ın fermanıdır, buyruğudur!
(1988’de yazılmış olmalı ilk defa, Zafer Dergisi’nde yayımlanmıştı. Ramazan Nisan ayına denk gelmişti. “Oruç, bazen bir Nisan yağmurudur” cümlesi oradan. Rahmetli Selahaddin Şimşek, yazıyı dergide görmüş. “Defalarca okudum” demişti. “Sezai Bey’den sonra oruç yazılmıyor diye üzülüyordum. Sen yazdın!” Sezai Bey dediği, Sezai Karakoç. Bahsettiği yazı “Oruç da acıkır” yazısı Üstad’ın. Geçenlerde Ahmet Hakan’ın köşesinde yayınlanınca sosyal medyada olay olan yazı. Elbette Karakoç’un yazısının tırnağı etmez bu yazı ama Selahaddin Ağabey’in o sözü, bu yazıyı benim için bütün yazılardan değerli kılmaya yetiyor. Varsa bir ecri, karşılığı bu yazının, şu mübarek gün yüzü suyu hürmetine defalarca katlanarak Selahaddin Şimşek’in makamına nur üstüne nur olsun.)