Sevgili okurlar,
Geçtiğimiz hafta şikayet etmiştim ya, inanın, Belçika’ya bahar sıcaklığı hala gelmedi..Yağmur yok ama, ara sırada çiselemiyor değil!.. Anlayacağınız, pardösülerimizi hala çıkartamadık! Güneşi, o ılık bahar havasını, çiçek kokusunu o kadar özledik ki, sormayınız!
Demem o ki, ülkenin kıymetini iyi bilmek anlamak gerek?

* * *
Sevgili okurlar,
Bazı kere, Türkiye’den gelen kaza haberlerine çok içerlediğimi yazmıştım. Evet, şu trafik canavarı!
Bu hafta sonu Belçika’nın başkenti Brüksel’de meydana gelen elim bir kazada, yaşları 19-21 olan 4 genci, trafik canavarına kurban verdik!
Üçü Türk, bir Arnavut asıllı olan gençlerimizin trafik canavarına kurban gitmesi, büyük üzüntü yarattı.
Ne büyük acı!
Dört ailenin ortak acısı, sevdiklerini, büyüttüklerini, geleceğe hazırladıklarını, emek verdiklerini, bu yaşta kaybetmek oldu..
Yüce Allah bu tür acılar ile imtihan etmesin!
Gerçekten dayanılacak gibi değil..
Allah sabır versin!
Dualarımız gençlerle de..
Bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum;
Belçika’da son yıllarda, bu yaş grubu içinde ‘trafik canavarına’ kurban giden gençlerimizin sayısı çok..
Gençler bir heves uğuruna, pahalı otomobilleri alıp, trafiğe çıkıyor ve olan oluyor!
Çocuklarımız, evlatlarımız, bir gösterişe, bir yarışa kurban gidiyor!
Evet, Belçikalı gençlerde böyle trafik kazaları ile karşılaşıyor ama, onlar, bizimkilerden farklı kazaların kurbanı oluyorlar!..
Bizimkiler gibi, ‘bas gaza, cenazen yakışıklı olsun’ türünden ölüme meydan okumuyor!
Üzülerek, bu deyimi kullandım..Zira her gencin dilinde bu!
Kim ölüme gülerek gider ki?
Haydi gittin,ya geridekiler,seni sevenler!?
Dile kolay! 20 Yaşında genç adamlar, büyük sorumsuzlukların kurbanı oluyorlar!..
Kimi trafik canavarı kurbanı!
Kimi uyuşturucu kurbanı!
Kimi, işsizlik kurbanı!
Kimi, aile kurbanı!
Kimi, dışlanmanın kurbanı!
Kimi, ırkçılığın kurbanı!
Kimi alkol kurbanı!
Kimi kumar kurbanı!
Kimi ayrılıkların kurbanı!
Kurban vere, vere, kurbanlık gencimiz kalmadı!
Bu işe aileler, sivil toplum örgütleri, eğitim kurumları mutlaka el atmalı..
Gençleri bu içine düştüğü boşluktan çekip almalıyız!
Onları nasıl sevdiğimiz, nasıl kolladığımız, nasıl kıyamadığımız anlatılmalı..
Bir farkındalık yaratılarak, gençleri, farklı etkinliklere yönlendirmeliyiz..
Genç nesillere sahip çıkmayan bir toplumun, geleceği olmaz!..
Bu buralarda böyle, Türkiye’de de böyle!
Brüksel’de bu acıyı bizler yaşadık!
Bir daha yaşamamak için, herkes üzerine düşen sorumluluğu almalı..
Önce aileden başlamaya ne dersiniz?
Önce aileden!

* * *
Sevgili okurlar,
14 Nisan 2013 Pazar günü Paris’te, Avrupa Türk Medya mensupları bir araya geldi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın himayesinde gerçekleştirilen toplantıya, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, AA Genel Müdürü Kemal Öztürk, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Genel Müdür Yardımcısı Gürsel Dönmez, Paris Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu, AK parti Bursa milletvekili Tülin Erkal Kara iştirak ettiler..
Milli kurumlarımızın işleyişi ve başarılarına bir kez daha tanıklık ettik..
Üçüncüsü gerçekleştirilen bu toplantının devamı gelecek gibi..
Ancak Paris’te bir de tatsızlık yaşandı..Değinmeden geçemeyeceğim:
Avrupa Türk Medya mensuplarından, 101 temsilci oradaydı..Temsilciler de sorunlarını dile getirme imkanı buldular..
Biz de nacizane bazı hususlara değindik..
Özellikle, devletten maddi destek bekleyenlerin, beklentilerinin yanlışlığını dile getirdik.. Hele de AA’dan bedava haber beklentisi içinde olanları da biraz kırdık?
Kardeşim, devlet sana para verse, o gazete bağımsız kalabilir mi?
Niye versin ki?
Hangi hakla ve kimin parasını sana?
AA Genel Müdürü Kemal Öztürk’ün dediği gibi ne mecburiyetin var?
Yapamıyorsan, olmuyorsa, işin kolayı var!
Batı da bu uygulama çoktan terk edildi..
Devlet sana bedava haber verse, kıymeti bilinir mi?
Muhabirlik heyecanı ne olacak?
Bir haberi bir kaynaktan alıp, bir başka kaynağa iletmenin hazzı ne olacak?
Haberdar etme ve bilgilendirme ile o zaman övünebilecek miyiz?
Sevgili hemşerim AA Genel Müdürü Kemal Öztürk, bu konuda güzel açıklamalarda bulundu…
Ancak, Avrupa’dan Yeni Posta Gazetesi temsilcisi Mustafa Bozdurgut, bu açıklamalar karşısında, biraz dozu kaçıran çıkışta bulundu...
Daha işin başında toplantıları, yaklaşımı, açıklamaları yerden yere vurdu ve ‘ Bir daha Paris’e gelmem’ diyerek alkış topladı..
Dikkat ediniz, Bozdurgut’u alkışlayanlar, gazeteci arkadaşlarımız idi!..
Şaşırmadım değil!
Ancak, o ana kadar dışarıda olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç içeri geldi. O da farklı bir telden gazeteci Bozdurgut’a ağır eleştireler gönderdi ve O’nu ‘ Zem, zem suyunu kirletmekle’ suçladı..
Bu defa gazeteci arkadaşlarımız Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı da alkışladı..
Şaşkınlığım daha da arttı?..
Ne oluyor Allah aşkına!
Ne yanasınız?
Ne acı, ne acı, Bir Türkiye yansıması bu!
Bir anda böyle bir çark, beni ziyadesiyle üzdü..
Devletten yardım beklemek, her birey gibi Mustafa Bozdurgut’un da hakkı!
Devletin imkan ve kabiliyetlerini kimse bölüşmek, paylaşmak istemiyor...
Ama bu insanlara böyle umut aşılamak baştan hoş olmadı!..
Fakat, toplantıya bu defa Basın İlan Kurumu Başkanı Mehmet Atalay’ın da toplantıya çağrılı olması, gelecek için umut ışığı idi...
Bunu anlamayan, anlayamayan arkadaşlarımız vardı!..
Kısacası Mustafa Bozdurgut’a gaz verip, yalnız bırakanlar Arınç’ı neden alkışladılar ki?
Finaldeki yemek için mi?
Bir de Bozdurgut’un yerinde olsam, o yemeğe de kalmazdım!
Türkiye, o zenginliğe erişmedi ama, gelecekte Türkçe’ye katkı yapan, kaliteli yayınlar hazırlayanlara destek verilebilinir...
Fransa, Belçika bunu yapıyor...
Fransızca’ya katkı yapanlar bir nevi teşvik ediliyor...
Bu anlayış hala sürdürülüyor…
Gelelim konumuza:
Bu desteği illa da para ile sınırlamak ise, son derece yanlış…
Türkiye’de basın ilan kurumu ilanlarının dağıtımında cinayetlerin işlendiğini unutmayalım!..
Son olarak, Basın İlan Kurumu Başkanı Mehmet Atalay’ın elinde gazetemizi görmek ve de beğenisini ifade etmesi, bizleri ziyadesiyle mutlu etti...
Bu tür toplantıların yararı elbette büyüktür..
Bu iletişimi koparmak, kesmek yerine, aksine teşvik etmeliyiz,geliştirmeliyiz..
İşte bu toplantıda Avrupa Türk Medyası üzerine yapılan bir anketin sonuçları açıklandı..
Fevkalade ipuçları ve mesajlar aldık...
Değerli akademisyen Doç. Dr. Murat Erdoğan’a ve ekibine ve ayrıca
başta Arınç olmak üzere, toplantıya katılan üst düzey yöneticilere teşekkür ederim..
En azından, Avrupa’da ne yapılacağı, ne yapılmayacağı noktasında bilgilendik, tanıştık, Türkiye’de neler yapıldığını birinci ağızdan öğrendik...
Kötü mü oldu!?
En azından hatırlanmak bile güzel!