Bazıları bir kere, bazıları iki kere ölür…

“Ölürse ten ölür” denir ya, öyle işte...
Mesela Hüseyin abimiz vefat etti…

Allah rahmet eylesin…

Ama onun manevi şahsiyeti Selim Gündüzalp halen ilmiyle, eserleriyle, hatıralarıyla hayattadır…
Âlim adamın ölümü beden ile değil hayatı boyunca inşa ettiği ilmi, irfanı ve yöntemini sona erdirmekle olur…
Kıyamete kadar sevap musluklarını kapamak öldürmenin en ağırıdır...
Şimdi böyle bir imtihanın arifesindeyiz…

Hukukun imtiyazını Hakk’ın hatırına harcamak, sadece nefsin bir tezgâhıdır… 
Aramızda bulunmamasının eksikliği yetmezmiş gibi manevi şahsiyetini de öldürmek, vefasızlık göstermek, 
bir de buna hizmet kılıfı geçirmek şükür ki onun gençlerine değil ondan olup onu bilmeyenlerin hissesine düştü...
Alın size hisse…
Hayatı boyunca çoluk çocuğun rızkından kesip verilen hayır hasenatların emanetçisi kendi emanetini teslime gitti…

Gerideki emanet, ehlini bekliyor…

Eğer hak veriyorsa hak edilir…
Bir dergiyi para ile çıkarmak hizmet değildir…

Hizmet o derginin ne için çıktığını bilmektir...
Ama maalesef dini hizmetlerdeki yapıların en büyük hatası eşekleri kazığa bağlayıp sonra Allah’a havale etmek sırrını anlamamaktır…
Bu aynı zamanda ticaretle uğrasan İslam ümmetinde fitnelerin başında gelir…

Sanki “Kardeşinizle bile iş yapsanız yazıya dökün” uyarısı Yahudilere yapılmış da bizi alakadar etmezmiş gibi maddi manevi ticaretimiz dağılmaya müsait zeminlere kurulur…
Nihayetinde davasından başka dünyası olmayan âlimlerin emanetlerini tavukların yem kapması gibi kapmaya çalışmak cehaletin en üst mertebesi olsa gerek...
İslam memleketlerinde  hem maddi hem manevi ticaretlerde sünnete uygun ölçüleri bırakıp nefsin ölçülerine göre hareket etmek, cemaatlerimizin bölünmüşlüğünün en büyük sebebidir…
Yenidünya düzeninde birlik olarak yer almanın mücadelesini bırakıp yerdeki yemlerle meşgul olmak...

İşte sorunumuz bu… 
Allah doğru yolu göstersin…