Bütün İslam alemi olduğu gibi, ülkemiz de, kökü dışarıda vahşi ve lanetli terör ile karşı karşıya bulunmaktadır. Emperyalist ve ziyonist pilanın nihai hedefi Türkiye, sonra da, şimdilik oyaladıkları İran olacaktır.

                   Böyle olacağı açıkça belli olmasına rağmen, maalesef zamanında  gereken tedbirler alınamadı.

                   Başımıza gelecekler, Afganistan’ın işgaliyle ile start almış, Irak’ın işgaliyle de gün gibi açığa çıkmıştı. Irak’ın kuzeyinde kurdurulan bölücü nifak yönetimi ile tehdit kapımıza dayanmıştı. Tunus, Libya, Mısır derken, Suriye ile yangın kapımızagelmiş, ama  biz hala uyanmamıştık. Oysa terörle mücadeleye, sınırların dışında başlamalı, oralarda terör ve işgali durdurmalıydık! Yangın komşuda iken ayağa kalkmalı, söndürmeliydik!

                   Kurbanlıklar gibi sıramızı bekledik, hemen önümüzdeki kurbanlığın başı kesilirken, biz yiyip içmeye, hiçbir şey olmamışçasına, olmayacakmışçasına hareket ettik. Hatta, zaman zaman da kurbanı kesen kasabın safında yer aldık!

                  Dışarıya dönük bir yığın taviz işe yaramadığı gibi, içerde ETÖ, FETÖ, “Barış”  ya da “Çözüm süreci “ yanılgılarıyla bu günlere geldik. Yangın kapıda iken eve girdi.

                 Bundan sonra ne yapmalıyız?

                 Olay; parti, purti, cemiyet, cemaat, kabile, aşiret, sülale, bölge, mezhep ve meşrep meselesini aşmış, “VATAN ve MİLLET” bekasına dönüşmüştür.

                 Vatan, devlet ve bayrak elden gittiğinde( Allah korusun ), elimizde hiçbir şey kalmayacaktır. Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Libya, D.Türkistan, Çeçenistan, Arakan, Yemen, Mısır, Afrika, Kırım, Karabağ, Ukrayna bize ibret olmalı, ders vermelidir, vermeliydi.

                 Onun için, en başta devlet idare edenler olmak üzere, tüm genel ve yerel idarecilere, basına ve hepimize önemli vazifeler düşmektedir.

                 Öncelikle, birlik ve beraberliğe büyük önem verilmeli, 78 milyonu kucaklayıcı, eşit ve kardeş yapıcı bir dil kullanılmalı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, aşağılayıcı, bölücü, nefret ettirici ve kışkırtıcı en ufak bir kelime, kavram ve cümleden uzak durulmalı, iması bile yapılmamalı, kucaklaşmalı, iç ve dış kaynaklı teröre karşı “TEK YUMRUK” olmalıyız.

                 Particilik bir tarafa atılmalı, muhalefet kazanılmalı, muhalefet edilmesine imkan tanınmalı, uyarılar dikkate alınmalı, iktidar edenler, bütün yetki ve sorumluluk kendilerinde iken, sorumluluğu muhalefette aramamalı, muhalefete fazla yüklenilmemelidir. Makul eleştiriye açık olunmalı, tenkit edenler yaftalanmamalı, itibarsızlaştırılmamalı,  ötekileştirilip hasım ilan edilmemelidir. Tam aksine, tenkit ve ikaz da bulunanlara kıymet verilmeli, teşekkür edilmelidir. Mecliste muhalefeti de kazanacak her türlü tedbir alınmalıdır.

               Özellikle riyaset makamı;  toplayan, toparlayan, birleştiren, uzlaştıran, ara bulan, yaraları pansuman eden, kucaklayan ve kuvayı milliye oluşturan bir söylem ve eylem içinde olmalı, partiler ve kılikler arasında “ombudsman” rolü almalıdır.

                Muhalefette yapıcı, uyarıcı, yol gösterici olmalı, teröre asla pirim vermemelidir.

               78 Milyon vatandaş olarak ta, bu birlik ve beraberliğe, kardeşlik ve dayanışmaya, fert fert katkı koymalı, her zeminde dikkat etmeliyiz.

               Özellikle yazılı ve görsel basın, çok çok mühim olan sosyal basın da bu konuda üzerine düşeni yapmalı, saldırgan, hasmane ve kışkırtan, kıran, döken dili bırakmalıdır.

               Herkes terör konusunda uyanık olmalı, gören ve gözetleyen bir yaklaşımla, tespit ettiği her unsuru güvenlik güçlerine haber vermeli, dikkatli ve tedbirli olmalıdır.

               Yerel idareler ve tüm kurum ve kuruluşlar daha fazla çalışmalı,”doğruluk, dürüstlük ve adaletten” zerre taviz vermemeli, herkesi kucaklamalı, “güç zehirlenmesinden” sıyrılmalı, kamu kurumlarının “özel çiftlik” gibi idare edilmesine asla geçit verilmemeli, kurumların milletin çiftliği, idareci ve personelin de, milletin  “ HAMALI” olduğu bilincinde olunmalı, “patron” değil, “garson” rolü üstlenilmelidir.

                     TL ve altından başka para kullanılmamalı, yerli malına yönelinmeli, “yerli ve milli” duyarlılık gösterilmelidir. “Lüks ve israftan” süratle uzaklaşılmalı, “tasarrufa” önem verilmeli, “savurganlığa” izin verilmemeli, bu konuda herkes fedakarlıkta bulunmalıdır.

                     Ülke idaresinde “uhulet ve suhulet” esas alınmalı, söyleme değil “eyleme” önem verilmelidir. Yağmur yağmayacaksa, gürlememelidir!

                     Temel hak ve hürriyetler; “Tek vatan, Tek devlet, Tek millet, Tek bayrak ve Tek resmi dil” esasına oturtulmalı, bunlardan taviz vermeden geri kalan tüm özgürlükler 78 milyona eşit uygulanmalı, herkesin 1.sınıf vatandaş olması sağlanmalıdır ( bu yönde önemli mesafeler alınmıştı).

                     Çok ivedi bir şekilde “bağımsız, adil ve süratli” yargı tesis edilmeli, “kasten can alma, zorla tecavüz, terör  ve vatana ihanet”suçlarına “idam” gelmeli, Paralel ile mücadele de, darbeye direk ve dolaylı katılanlar dışında kimse mağdur edilmemeli, eğitim ve kültürdeki yozlaşma ve  “ahlaki dejenerasyona” karşı tedbir alınmalı, Suriye politikası gözden geçirilmeli, öncelik, akan kanın durdurulmasına ve Suriye’nin bütünlüğünün korunmasına verilmeli, dış politika da kendi kültür coğrafyamıza yönelinmeli, emperyalist ve ziyonist ittifak ve antlaşmalar gözden geçirilmeli, ÇOK AMA ÇOK UYANIK VE DİKKATLİ OLMALI, TÜRKİYE'YE SAHİP ÇIKMALIYIZ.