Tarihteki ilk medeni insan karşısındakini mızrakla öldürmek yerine ona küfür etmeyi tercih edendir.(Sigmund Freud)
Sinir harbine girmiş insanın medeniyet seviyesi kelimelerine yansır. O seviye eğer “bel altına” iniyorsa sadece öfke değil her türlü yaşam duygusu insanın küfür ederek çirkinleşmesine müsebbiptir.
Bir çeşit deşarj olma veyahut kendini frenleme sistemi olarak görülebilir “küfür etmek”. Sigmund Freud’un sözleri bu teoriyi destekler. Kendisine hâkim olan “medeni insan” kızdığı kişiye zarar vermek yerine “küfür frenine” basar… İlk çağlarda buna medeniyet denebilir mi tartışılır ama günümüzde bunun savunması yapılamaz…
Günahları hayatımızdan çıkaramayız… Çok klişe kaçacak ama “günahsız kul” bulunmaz. Lakin bazı günahlar vardır saniyelik kararlardan geçer ve alışkanlık yapmaz. Ama devamı gelmesi kuvvetle muhtemel bir hata vardır; ağzımıza küfrü alıştırmaktır. Dil küfre alışırsa, şeytana uyulmaktan çıkarçünkü şeytan yaklaşmadan küfür edilmesi kuvvetle muhtemeldir!
O an ki ruh haliyle, kullanılan kelimelerin manasını ve iddiasını bilmeden havaya zehirli gaz misali, karışır gider. Bünye alışık ise o gazdan etkilenmez ama çevreye bulaştırır o kötü bağışıklığı. Genelde erkek çocuklarında uygulanan “hadi “…” de amcaya”  örneği durumun vahimliğini özetler… Maharet sanılır küfür etme ve ettirme…
Bir eksikliktir aslında küfür etme. Psikolojik bozukluk ve cehalet karışımı ile duygusunu ifade edecek kelime bulamamaktır. Futbol izlerken çok bariz hata yapan oyuncu veya hakeme edilen küfürler yerine “aptal” kelimesini bile kullanmak yanlıştır. “Aptallık” yaptı demek olması gerekenin en ağırı iken olmaması gerekenin bile en ağırı kullanıyor ve maalesef ne anne tanıyoruz ne de kardeş…
Anne-babanın yanında konuşmalara dikkat edilen zamanlarda büyük bir detay vardı “çocuğun yanında öyle konuşma” ve “hep senden öğreniyor bu sözleri” gibi tenkitler. Evin içinde öğrenmediğimiz sözler zamanla sokağa sonra hanemize kadar girdi maalesef… Lakin karıştırdığımız bazı şeyler var…
Edebi bir yön olan “sokak jargonu” ve “argo” gibi söylemlerin küfür ile karıştırılması gerekir… Herkesinboynunda fular ve üstünde takım elbise ile “İstanbul Türkçesi” konuşacak diye zorlama olması saçma ve gerçek dışıdır. Şiveli konuşanı yadırgayamayacağımız gibi bir konuşma stili olan bu türede karışamayız.
Sokakta çekirdek çitlerken “bana elli lira versene” yerine “bana elli lira ateşlesene” ifadesinin kime ne zararı vardır? Bu tür ifadeleri Bir Demet Tiyatro’da Mükremin abi en hoş şekilde göstermişti. Yalnız “edebi bir yön” diyerek belki mübalağa ettiğim sokak jargonu ifadelerini bile kaybediyoruz. Jargondaki ünlemlerin yerine küfürler alması durup düşünülecek bir konu…
Alışkanlıkların değişmesi insanın hayatta en çok zorlandığı şeydir. Aklıma “can çıkar huy çıkmaz” ve “alışmış kudurmuştan beterdir” sözleri geliyor. Bu zor görevi başarmak gerekir.  Alışkanlıklarımıza hiç bulaşmamak için edep ve edebi yönümüzü kuvvetlendir gerekir. Bu süreçte de “büyüklerimizde” bize yardım etme mecburiyeti var.
Sinema ve televizyonda küfür edilmesi ise çok hassas bir mevzudur. İnsanların küfrü ne kadar az duyarsa o kadar iyidir. Ülkenin hatta insanlığın medyatiği yani bir nevi temsilcisinin ağzı bozuk olması sorgulanmalıdır. Ama dedik ya bu zehri hayatından atamamış insanlar olacak. Ve onların anlatılmaya veya izlenmeye değer hikâyeleri varsa “bu filmde küfür var” diye ne oyuncu ne de senarist eleştirilemez. Çünkü karakterin hayatının bir parçasıda küfürdür.
Mühim olan “hikâyedir” işte. İzleyiciye hiç bir şey katmıyorsa karakter ve sapkınlıkları, sözüm ona “komedi” diye anlatılıyorsa, o film değil çöptür benim nazarımda. Yineliyorum bizi sinema filmine “hikâyesi” götürmeli, kesinlikle “küfre götürmemeli”… Her iki manada da…Allah’a (c.c.) emanet olun…