Medya ve haberleşme geliştikçe tüm haberler elinizin altında, gözünüzün önünde ve kulağınızın yanındadır. Bu sebepledir ki haberler insanların gündemini meşgul etmektedir.
Çok haber duymak, ne derece doğrudur bilemiyorum. Kayıp çocuk haberleri bitmek tükenmek bitmiyor. Medyada kayıp ilanları, ailelerinin gözyaşları, arayanların gayretleri her gün tekrarlanan bir eylem olmaktadır.
Bu haberler din görevlisinden emniyet mensubuna, mahkeme görevlisinden öğretmenine, gazetelerden görüntülü medyaya kadar herkes sorumludur.
Ülkemiz çıkmazlar ülkesidir. Tavşana kaç, tazıya tut mantığı hüküm sürmektedir. Bir taraftan zehir saçarken diğer taraftan şifa arayışında olan çıkmazlardayız.
Ülkemizin talim ve terbiyesi iflas etmektedir. Öncelikle öğretmene saygının tükendiği ve saygıyı unutturan eğitici ve eğitim anlayışı sonucunda kaçınılmaz durumlar ortaya çıkmaktadır.
Kız erkek karma eğitim sistemlerinin çıkmazları, örtünmenin teşvik edilmemesi,  oyun ve spor adına açık saçık ve mayolu hallerdeki gösteri oyunları diye birçok şey sayabiliriz.
İslam’ın mahremiyet duygusunu “öcü ve çağdışı” görenler, daima suçlu üretirlerken, koruyucu tedbirler ise göz ardı edilmektedir.
Aslında kaybolan çocuklar değil, kaybolan nesillerdir ve geleceğimizdir. Anne babası İslam’dan gafil olanların çocukları ise hayata bir sıfır mağlup başlamaktadır. Bu sebepledir ki okullara çok iş düşmektedir. Medya büyüklere özgürlük adı altında her türlü kötülüğü mubah gösterirken, küçükler de bu yanlış algının kurbanı olmaktadır.
Eğitim tercihinin yanlışlığı, hukuk sisteminde de aynı yanlışlığı devam ettirmektedir. Yanlış iliklenen düğmenin sonucu gibi, yanlış tercih ülkemizde yanlışları çoğaltmaktadır
Rabbimiz buyurur ki “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız imtihan vesilenizdir”. Gelin çocuklarımızın ne bedenlerini, ne imanlarını ve ne de ahretlerini kaybetmeyelim.
Sabra yol gösteren bir hadis; Câbir ibni Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ye Seilem)'ifr şöyle buyurduğunu işittim: «Kimin üç çocuğu vefat eder de, bunlara sabrederek Allah'dan sevab beklerse, Cennet'e girer.»
Biz dedik ki: «İki tane de mi (ölürse, cennet sevabı vardır) ?» Buyurdular: «İki tane de...
(Hadîsi Câbir'den rivayet eden Mahmud ibni Lebîd şöyle anlattı) : Ben Câbir'e dedim ki:
«Vallahi, zannediyorum ki siz bir tane de Ölse (Cennet var mıdır?) demiş olsanız, yine Hazreti Peygamber (Evet!) diyecekti.» Câbir: «Vallahi, ben de öyle zannediyorum.» dedi.
Biz imtihanı kaybettikçe, daha çok çocuklarımız kaybolacaktır vesselam.
HZ. MUSA’NIN (aleyhisselam) MISIR’INDAN İSLAMIN MISIRINA
Dünyanın hepsi ve her yeri peygamberlerin görev alanlarıdır. Bu bölgelerden biri de Mısır ülkesidir. Mısır tarihi aynı zamanda Kuranın da anlattığı haberlerdendir. Mısır siyasi, iktisadi ve içtimai tarihi Peygamberimize de anlatılarak Mekke oligarşisinin korkunç geleceği de haber verilecektir.
Firavun yönetiminde kaybolan güven duygusu, Yusuf peygamber döneminde yeniden inşa edilmiştir. İslam döneminde de bu emniyet tesis edilmiştir.
Günümüz Mısır siyasi algısı, İsrail memnuniyeti temel alınarak sürdürülmektedir. Mısır abd ve İsrail güvencesi adına daima kaygı duyulan bir ülke olmuştur. Bu sebepledir ki İslam’ın tevhidi hâkimiyetini asla kabul etmemişlerdir.
Asıl sorumlular ise dış güçlerden ziyade, iç güçlerdir. İç güçler ise münafık bir tavır sergileyen zalimlerdir. Gerçek düşmanlar onlardır. Onlardan sakınmak gerekir. Müslümanlar basiretli oldukları müddetçe firavun ve askerleri asla galip gelemeyeceklerdir. Dünya imtihandır, Yusuf peygamberde hapse atılmışta Mısır da ama sonuç iktidar Yusuf aleyhisselama nasib olmuştur.
Tüm İslam toplum ve ülkelerinin kaderlerinin birbirleriyle ortak yönleri vardır. Mısır firavun zaliminden ders almadığı müddetçe, daima zillet ve meskenete duçar olacaktır. Bizim ülkemizde de mısırın firavni tarafında yer alanlar daima olagelmiştir. Kalbinde İslam ve iman olanın bu zulümlere taraf olması asla mümkün değildir. Firavunu ve ideolojisini tanımayan Kur’anın siyasi öğütlerine inanmamış ve anlamamıştır.
Umarız ki bu mücadele sonunda Yusuf peygamberin ailesine söylediği müjde olan şu ayet tecelli eder.
“Nihâyet (hep berâber Mısır’a gidip) Yûsuf’un yanına girdikleri zaman, (onları şehrin dışında karşılayan Yûsuf) ana-babasını bağrına bastı ve: '(Buyurun!) İnşâallah güven içinde kimseler olarak Mısır’a girin!' dedi.” (Yusuf suresi, 99)
İman ümittir, istikbaldir, galibiyettir. Yeter ki imanınızda sebatkâr olunuz.
ŞAMPİYON KİM?
“Şampiyon” kelimesi sportif faaliyetlerde çokça kullandığımız bir kavramdır. Şampiyon Fr. Champion; Ulusal ve uluslararası bir yarışmada ilk dereceyi alan, birinci olan kimse veya takım.
Türkiye de futbol oyunlarının sonucunda elbette bir takım şampiyon olacaktır. Şampiyonluk konusu ülke insanının ortalama olarak yarıdan çoğunu etkilemektedir.
Sporda “taraftarlık” konusu ülke insanın ahlak ve karakterini gösteren en önemli unsurlardandır. Taraf olmakla, tarafçı olmak arasında fark vardır. Tarafçı olmak, düşmanca tavır takınmak sonucuna kadar götürmektedir. Futbolun en masum figüranları sanırım oyunculardır.
Futbol taraflığı ayrı dinden, ayrı ırktan, ayrı dinle ve mezhepten olsa bile aynı formayı giydiren bir olgudur. Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir kimlik tarifidir.
Futbol içinde ter, heyecan, şiddet, kumar ve benzerlerini barındıran bir oyunun ortak adıdır. Ülke siyasetinin ilk üç meselesi olarak daima yerini almıştır. Meclisin yüceliği futbol için farklı kararlar almak mecburiyetinde olan bir oturuma mecbur kalmıştır.
Brezilyanın futbolu sorguladığı günümüzde, futbol zenginlikten çok fakirliğe sebep olmaktadır. Bu fakirlik sadece maddi değil, insanlığın fakirliği olduğunu düşünüyorum. Bir şehrin futbolu olmasa bile (Adapazarı gibi) stadyumu olması mecbur hissedilmektedir. Cüzdan var para olmasa da olur mantığıyla, stadyumun olması insanları memnun etmektedir.
Şampiyon kim denilirse, bunun cevabı sadece bir takımın adı, taraftarları, yöneticileri ve renkleriyle ifade edilmesi güçtür.
İnsanlığın, gençliğin ve yaşam hedefinin kaybolduğu yerde kim şampiyon olursa olsun fark etmez. Ülkenin dört gününü heder eden bir kuru tartışmanın olduğu yerde spor eğlence ve oyun olmaktan çok nefsin ideolojisidir.
Hadis; “Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti.”
Devlet televizyonunun dahi yayınlayamadığı (pahalı olduğundan) maç trafiği sonucunda nice maddi ve manevi değerler heder olmaktadır. İnsan öldürülmesinden, polisin meşgul edilmesinden, içki tüketiminden ve para ile zaman israfından, namaz ihmaline varıncaya kadar daha birçok hususta maddi ve manevi iflaslar yaşanmaktadır.
Şimdi sahi şampiyon kimdir?
Her Kemalin Bir Zevali Vardır.
Enes b. Malik anlatıyor:
“Rasûlullah (sav)’ın Adba isminde (seferde, yarışta) geçilemeyen dişi bir binek devesi vardı. Bir ara genç yük devesi üstünde bir bedevi geldi ve (yapılan koşuda bedevinin devesi) Adba’yı geçti.
Bu durum Müslümanlara ağır geldi. ‘Adba yenildi!’ dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle dedi:
‘Dünyada yükselttiği her şeyi geri indirmek Allah’ın bir kanunudur!’” (Buhari, Rikak, 38)
Sizin spor takımlarınız Allah Resulünün develerinden daha mı değerlidir?
BİR MAYIS!!!
İşçi alın teridir, sömürü vesilesi değildir. İşçi insandır, makine değildir. İşçi ailedir, geçimdir, sağlıktır, güvencedir, yoksulluk, çaresizlik değildir.
Bu konuda çok şey söylenebilir. Ama bazı kutlamalara bayram denmesi, onların bayram olmasını gölgelemektedir. Bayram ilahî olandır, insanî olan değildir. İnsani olan coşkudur, törendir, merasimdir. İşçinin bayramı olursa, patronunda bayramı olur, daha sonra her isteyene bayram dayatan bir ülke oluruz ki, bayramsızlık yaşamış oluruz. Bayramlar ideolojik olmamalıdır. Kanunla konulup kaldırılan değerler değildir.
Bayramlar siyasi ve politik malzeme olursa, içinde korku ve endişe taşırlar. Bu sebeple İslami kesim olmakla beraber, toplumun çoğu işçi problemlerini, güvenliğini vs konuşmuyor, önemsemiyor, araştırmıyoruz. Maaş ve çalışma saatlerinin ayarsız olması insanı “geçim kölesi”” haline dönüştürmektedir.
Yazacak konuşacak çok şey vardır. Ama 1 Mayısın “bayram!” olması, ne bayram kavramına ve ne de işçi meselesine asla fayda sağlamıyor.
Hadis; “İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz”