Her gün bir takvim yaprağı kaybediyoruz. Eskiyor her geçen saniye, kopan dikdörtgen sayfalarda. Hayatın çizgisi bu şekilde kurgulanmış Yaradan (c.c.), bize boyun eğmek düşer ama geleceğin değeri geçmişe önem vermekle yükselir unutmamak gerek…

İnternette de bulabileceğiniz,Trt’de yayınlanan Oyuncu Erdal Beşikçioğlu’nun sunduğu Yazar Cemil Meriç Belgeselinde bir yaşanmışlık anlatıyor. Pers İmparatoru kendisinden emin bir şekilde Mısır seferine çıkıyor. Ve zaferle sonuçlanır sefer. Ama bu zafer Pers İmparatoru’na kâfi gelmiyor. Memfis Kalesi önüne bir otağ kurduruyor ve devirdiği Mısır Kralı’nı çağırıyor. Amaç Mağlup Kralı daha da aşağılamak. Otağın önünden Muzaffer Pers Alayları geçiyor önce. Ardından Mağlup Mısır Generalleri, sonra rütbesi düşük askerler. Mısır Kral’ı duruşunu bozmuyor. Sonra Bir Aşçı Yamağı Güzeller güzeli Mısır Prensesini saçlarından tutup sürükler. Sonra Biricik Oğlu ve Veliahttı gözlerinin önünde idam ediliyor. Hiçbirinde gözünü bile kırpmayan, gururundan hiçbir şey kaybetmeyen Mısır Kralı en son Hizmetçisini zincire vurulmuş şekilde görünce dayanamıyor. Yerden yere vuruyor kendini, göğsünü yumrukluyor. Pers İmparatoru memnun oluyor durumdan ama merak da ediyor, ülkesini, ordusunu, kızını, oğlunu kaybedip kılı kıpırdamayan Mısır Kral’ı sahip olduğu en değersiz kişinin perişanlığını görünce niçin dayanamaz? Cevap basittir “insan en değersiz şeyini kaybedince her şeyini kaybettiğini anlar”…

Yine aynı Belgesel ’de şu ifade geçer. Değerli Aydınlara sorsak biz neyimizi kaybettik diye cevapları “toprağımızı kaybettik” olurdu. Cemil Meriç ise şöyle cevaplar “Türkiye ruhunu kaybetti, toprak mı, en değersiz şeyimizdir belki de, belki de en değersiz şeyimizi kaybedince her şeyi kaybettiğimizi anladık, RUHUMUZU”…

2016 yılına girmemize bir buçuk ay varken, İnsan değerli birçok şeyini kaybetti, aklını, adaletini, vicdanını… Lakin dünyada yaşanılanlara baktığımız zaman bu kavramların hala değerini anlamış değiliz. Çünkü hayatımızda fuzuli ve suni materyaller var ki kaybettiklerimizin önemini gönül gözüyle görebilmiş değiliz…

Lakin kadar kulak arkası etmemiz veya üç maymunu oynasak da gerçekler değişmiyor işte.Doğa can çekişiyor. Daha fazla üretim ve tüketim aşkı ile işkenceye maruz kalan hayvanlar, nesli tükenen canlılar. Tadı, plastiğinden farksızlaşan sebzeler, meyveler bize hiçbir şey anlatmıyor mu?…

Akıl başa, vicdan yüreklere, adalet ruhumuza ne zaman geri döner acaba? Bizim en değerli sandığımız canı teslim etmeye yakın galiba. Çünkü Allah (c.c.) verdiği canın değeri bizim için değerli, lakin doğasından çıkan insanın kıymeti var mıdır Yaradan için?…

Şunu bilerek yaşamak gerekiyor kaybetmeye mahkûmuz. Bu mahkûmiyet kusur veya suç değildir sadece çaresiz bir acizlik halidir. Niye yaşıyoruz o zaman sorusu akıllara geliyor… Hep daha iyi kaybetmek için. Hep kaybettiklerimizi iyi hatırlamak için. Değersiz canımızı verirken en kazançlı kaybediş bu demek için… Allah’a (c.c.) emanet olun…

e-mail : [email protected]