Sadece Ortadoğu’da ve yurdumuzda değil, dünyanın hemen her köşesinde özellikle de İslam ülkelerinden gelen çatışma haberlerini, ibretle ve hayretle izliyoruz...

Oralarda çatışma çıkaranlar “dünyanın jandarmalığına soyunan ve kendi çıkarlarından gayri bir düşünce taşımayan, ellerindeki silahtan güç alan, iyi niyet yoksunu, doymak bilmez” ülkelerden gayrisi değil…

Petrol ve benzeri yeraltı zenginliklerine sahip ülkeleri sömürmek adına, mertçe ve yiğitçe çarpışmak yerine, havadan bombalarla kalleşçe bir saldırı yöntemi belirleyen ülkeler, arasında “dost” bilinenlerin de olması, şaşırtıcı olmadığı gibi asla ve kat’a sürpriz sayılmaz, dalınca tarihin derinliklerine...

Coğrafi şartlar yönüyle son derece kritik ve sıkıntılı bölgede yaşayabilmenin gerektirdiği gücü elde etmeyi yasaklayan bağlayıcı anlaşmalardan kurtulmak adına, son on iki yılda başlatılan savunma yatırımlarıyla yoluna devam eden ülkemize, bu sessiz ancak sağlam yürüyüşü karşısında endişeye kapılıp erkenden önlem almak isteyen ülkelerin başlattığı saldırılar aldı başını gidiyor...

Suriye’de ülkenin sahiplerini yerinden yurdundan, evladından, eşinden, taşından toprağından edecek hava saldırıları ve bombalarla mazlum halkı ölüme götürenler, bu alemin sahipsiz olduğunu sanıyor olmalı…

Irak’ta, Suriye’de zulüm, zevale dönüştü…

Bir nefes sıhhat ve bir lokma ekmek için denizlerde balıklara yem, sınırlarda acımasız ülkelere kurban giden genç-yaşlı, çoluk çocuk, kadın-erkek mültecilere yapılan zulme, insan yüreğinin dayanması zor…

Ülkemizin, bu zorlu kuşatmaya rağmen, milyonlarca mülteciyle kucak açması, başlı başına bir “destan” olsa gerek…

Bu iyi niyetin, bu muhteşem fedakarlığın karşılığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi “Endişeye gerek yok, istikbal bizim ve bizim gibi düşünen ülkelerin olacaktır.”

Hiçbir beşeri güç, “zulmü payidar kılacak” şekilde uzun soluklu olmamıştır...

Biliyoruz ki, her gecenin bir sabahı vardır...

Bu ümitle ve inançla bekliyoruz, işaretlerini yakaladığımız o nurlu güneşin doğuşunu…

Yeter ki, bu ülkede, ekmeğini yiyip suyunu içip, havasını teneffüs edip de ihanet eden adı ne olursa olsun “içimizdeki İrlandalılardan” kurtulalım…

Evet…

Endişeye gerek yok...

Ümidimizi yitirmeyelim, mazlumdan yana olanlar bugünkü güç dengesi içerisinde kaybeder gibi görünse dahi, sonunda kazanan olacaktır...