Toplumumuzun geçmişe ait hatıraları o kadar çok acılarla dolu ki bir türlü unutulamıyor. Geleceği hayal ederken bile bu korkuladan kurtulamıyor.
İhtilaller vesayet resimleriyle gasbedilen insanlık hakları bir iki demokratikleşme paketiyle karşılanabilir mi?
Tarihi derinliklerde istiklal mahkemelerinin açtığı yaralar kapatılabilir mi? 141-142-163. maddelere dayanılarak milletin bir kısmını ehilleştirme zulmu örtülünebilinir mi? Adnan Menderes ve arkadaşları asıldı. 1980 öncesi gençlik bilinçli bir şekilde ideolojik kamplara bölündü. “ Derin devlet” dedikleri bir yapının elinde yeni bir gölge oyunu sahnelendi. Sağcı, solcu…silahlı çatışmalar…Türkiye her yönüyle geri kalan bir ülke oldu. 1980 iltilali örtülü işkencenin, demokratik hakların gasbedildiği bir darbeydi. Bu darbe insanımızı sindirdi. Ahlakı üzerinde olumsuz etki bıraktı.
Hayat devam ediyordu. Ağaç kesilmiş olsa bile yandan yeni bir filiz vermesine engel olunamadı. Özal dönemi bir umut dönemiydi. Ülkenin ve insanın insasında fırsatlar sundu. Gelişmeler özgürlük arayışına yol açtı. Bu dönemdede derin yapılanmalar aktif haldeydi. Yargıda adalet terkedilmiş, bu yargılanmanın etkisinde kalmış, insanlarda yargıdan ümitlerini kesmişlerdi. Üniversiteler özgürlüğün fidan bahçesi olmaktan çıkmıştı. 28 şubat sürecinde brifiklerde zinde güçlerin karşısında 10.yıl marşını okuyarak, özgürlükleri katlettiklerinin farkında bile değillerdi. Halk ötekileştirildi. Müslümanlıkla örtülü bir mücadele başlatıldı.
En etkili silahta alaya almaktı. Bu dönemde ön planda kadınlar vardı. Baş örtüsü üzerinden bütün inananlara yönelikti eylemin özü. İmam hatip okullarının önünün kesilme çalışmaları, zorunlu eğitim dayatması küskünler gurubunu doğurdu.
Özal’la devletiyle barışmaya hazır olan halk bir defa daha ötekileştirildi. Uzatılan eli havada bırakıldı. Üniversitelerinden değişik bahanelerle ilişkisi kesilen genç öğretim görevlilerinin hayalleri söndürüldü inançlı kesim ikilem içinde bırakıldı. Ya dünyevi hayatın rahat ortamı veya inançlarından taviz vermesi?
İş bu kadarlada kalmıyordu. Her gece haberleri izlemek için ekran başına geçenler alaya alınan islami prensiplerin, müslümanların acısını duyuyor ama bir şey yapamıyordu. Bir kısmı itibarıyla Fdime Şahin, kalkancı, aczimendiler senaryosunu gerçek zannedip itikatlarının sarsılmasına engel olamıyor. Sonradan bunların düzmece olduğunu görünce hayıflanıyor.
Kendilerini cumhuriyetin kurucu ve kolayıcısı olarak gören laik bir hizip insan hak ve hürriyetlerinin kendi tekellerinde olduğunu varsayıyor. Farklı düşünen insanları ise hoşgörüleri kapsamı kadar hür kabul ediyorlar. Başörtülü kız öğrencileri için açılan ikna odaları böyle bir hoşgörü uygulamasıydı.
Öğrencilerin umutları kırıldı. Eğitimlerine engel olundu. Yargı bu engellemelerin mercii gösterildi. Asker hayatı her noktasında örtülü tehdid olarak zuhur etti. Yeşil sermaye adında bir düşman belirlendi. İnanan insanların aşına müdahale edildi. Üniversitelerde farklı düşüncede kabul ettikleri inançlı insanların okumalarını engellemek için “ katsayı” uygulaması başlatıldı. Mezunlarının bir işe yerleşmesine engel olundu. Tesbit edilenler uzaklaştırıldı. Hatta ileride başını örtebilir ihtimaliyle elendi.
Bütün bunlar zihnimizin bir yerinde dururken Ak Parti iktidarı halkın sığınağı olarak ortaya çıktı. Bu ekip Türkiye’nin ümidiydi. Özgürleşme ümidi. Şartlar değişmemiş derin yapının kolları her yeri sarmıştı.
Halkın teveccühünden korkan güç odakları yeni oluşan bu akımında önüne geçmek için proje çalışmalarına başladı. Kapatma davasına varıncaya kadar, alaya alma, kurucularının inançlarını cumhuriyet için tehlikeli göstermeye kadar…
Milletin sahip çıktığına onların kirli eli ulaşamazdı ulaşamadı. Ak Parti zemine ve şartlara göre hizmetini proğramladı. Acele özgürlüklerin geriye verilemsini isteyenler bugün olduğu gibi o günde vardı. Ama bu istek özgürlüklerin önünü kapatmakla eş anlamlıydı o zamanlar. Ekonomi düzeldi. Yargı yavaş yavaş kendi öz görevine döndü. İnsanların talepleri doğrultusunda orduda kışlasına çekildi. Hepsinin ayrı süreçleri hikayeleri var. Kolay değil.
İşte yavaş yavaş insanın önünü tıkayan baskılar kaldırılmaya başlandı. Katsayı zülmü kaldırıldı. İnançlarından dolayı kamu görevinden atılanlar geri döndü. Üniversitelerde tekrar özgürlüklerin yaşanmasına imkan veren düzenleme yapıldı. Kesintisiz eğitimimn haksızlıklara yol açtığı biliniyordu. O da kalktı. Siyer ve Kur’anı Kerim okullarda seçmeli ders haline getirildi.tüm bunlar ve benzeri uygulamalar halkın memnuniyetini cezbederken ulusalcı olarak kendilerini isimlendiren marjinal düşünce sahipleri tarafından kabullenilmedi. Bunların demokratik adım olduğuna inanmadılar. Her fırsatta ortamı germek, bir kısın insanları ötekileştirme yolunu seçtiler. Bir toplantılarında ki görsel basında çıktı bir bayan konuşmacı baş örtülü kızların başları dik dolaşmasına tahammül edemiyorum diyordu. Önemli değil böyle bir grup her zaman olacak.
Demokratikleşme paketlerine işte bunun için ihtiyaç vardı. Kamuda vatandaşlık hakkını kullanmak istiyenlerin önü açılmalıydı. Baş örtülü bu hakkın kullanılması birlikte yaşamın gereğiydi. Lakin arka sebebi bilinmemekle birlikte yargı mensuplarının uygulama dışı bırakılması kabul edilemez. Kadın onurunu zedeleyen bu karara kadınların hep birlikte sahip çıkıp özgürlüklerin her kurumda olmasını istemelidirler.
Polis teşkilatı da buna dahil. Askeriyenin özel durumu olabilir. Ama onca emekten sonra hukuk mezunu olan baş örtülü kızların geleceğinin çalınması demokratikleşme paketine yakışmadı.
Gelecek paketlerde düzelir inşallah.