Türkçe’mizde yazılırken sıklıkla hata yapılan iki kelimedir “yalnız” ve “yanlış” ibareleri… Ortadaki “l” ve “n” harflerinin yerleri karıştırılır. Hepimiz biliriz ki doğrusunu yazmanın bir puf noktası vardır. Yalnızlık “yalın” kelimesinden yanlışlık “yanılmak” kelimesinden türemiştir…

6. sınıf Türkçe Dersine hoş bulduk gibi sitemkâr sözlerinizi bertaraf edelim lütfen… Çünkü biraz sonra belki biraz daha büyüyebiliriz… Söz vermiyorum lakin…

Tesadüf müdür bu iki kelime bilmem. Bizi gerçekten çok zorlar her ikisi de. Yalnızlık da ve yanlışlık da... Yalnız kalmak istemez insan çevresine sığınır lakin herkes biz gibi doyumsuzdur ve öyle anlar gelir ki “herkes” zorlar insanı… İlginçtir ki “herkes” yazımında da hata payımız yüksektir. Bu kelime için doğru yazımı için püf noktası var mı bilinmez lakin keşke doğru yazımındaki “s” gibi esnek olabilse; herkesin “z” gibi köşeleri sivri olmasa söylemi ile doğruluğu gösterebilirim bilmeyenlere belki.

Lakin olmaz işte. Kendi doğrularını, bulduğu paslı çivilerle sivri köşelere çakar. Yaklaşanı dokunmak isteyeni engeller. Başkası da kaçmak ister kendi “yalnızlığına ve yanlışlığına… Evet, doğru okudunuz yanlışlığına…

Sahi, hiç mi yanlış yapma hakkımız yoktur? Hayat bir sınav kabul ediyorum ama biz zorlaştırıyoruz imtihanları. İnsanlığa yakışır mı hataların peşine düşmek. Düşüş yetmiyor, doğrularımızın peşine gidiyor. Sadece tahsil için girilen sınavlardan bahsetmiyorum hayatın ta kendisinden bahsediyorum.

Yazıma başlamadan önce Haşmet Babaoğlu’nun yazısını okudum. Şu sıralar vizyonda olan “Whiplash” filmini eleştiriyordu. Ben filmi izlemedim ve okuduklarım ve fragmanından gördüğüm kadarıyla bir caz davulcusunun mükemmel olma yolunda verdiği amansız mücadele olduğunu hissetim.

Haşmet Babaoğlu’nun şu ifadeleri sadece filme değil hayata da bir mesaj veriyor; “Başarı, başarı, başarı... "En iyisi ol", "mükemmel ol" diye kulaklarımıza fısıldayıp duran dünya... İşte o dünyanın halini de görüyoruz! Herkes birbirini ezip geçiyor, geriye güzelliğin kırıntısı bile kalmıyor.
Bir caz davulcusu bana gönderdiği mesajda "film doğruları anlatıyor, maalesef başarı böyle geliyor" diyordu. Gerçekten öyleyse, yazık!
Şu hayatta güzel melodilere ihtiyacımız var, mükemmel icra edilmese de olur”

Yazarken kendimle çelişmekten korkuyorum, çünkü iki yıldır tanırsınız beni mükemmeliyetçi bir yapım var. Hiç gözükmeyen bir hatayı samanlıkta iğne bulmuşçasına çekip çıkarıp eleştirdiğim olmuştur.

Lakin eleştirilerim, düşüncesizliğe, ihmale, nefse yenik düşenleredir. Şimdi yazacaklarım çok ayrı yerde kalıyor, insan olmakla ilintili… Belki Haşmet Babaoğlu’nun yazısına ilave gibi duracak ama varsın olsun…

Bizim mükemmel olma çabamız varsa neyden kaynaklanıyor önemli olan bu. Kişinin azmi mi yoksa içimize içten içe yerleştirilmiş baskılar mı? Mükemmel olmak getirileri ve götürüleri olan bir terazi. Götürüleri olan kesenin görünmeyen ağırlıkları var, diğer taraf yüklendikçe, yukarı çıkması zorlaşıyor…

Daha çocuk yaşta süper kahramanlara, kusursuz iyilere maruz bırakılıyoruz. Sonra filmlerde dizilerde görüyoruz saf suyun kirleteceği kişilerin zorluklardan kaçışlarını; Aşklarına ve zenginliklerine kavuşmalarını. Hepsi de pek güzel pek yakışıklı maşallah!

Mükemmel olmak, birçok şeyi göz ardı etmek demektir. Yaşamayı en çok… Kaybedilenden sonra sonuç gelmezse enkaz olmaktır. Bilmek gerekir, herkes çok zengin olamaz, sevdiğine kavuşamaz, sadece annen “sana çok yakışıklısın” diyecek. Bunu bilecek ki kırılmasın…

Bunları yaşamak mı suç yaşayamayana eksikliğini her an belli etmek mi?

 

e-mail : [email protected]