İnsanlığın en saf ve masum çağı çocukluk yıllarıdır. Çocuk iki şeye muhtaçtır. Sevgi ve eğitim. Bu ikisi ömür boyu bitmeyen hedef olmalıdır. Fıtratın temiz halini ancak çocuklar yaşayabilir. Çocuk olmak mı zor, çocuk eğitip, büyütmek mi zor? Sanırım ikincisi zordur.
Çocuk eğitimi ne ailede, ne okulda ve nede camiyle sınırlıdır. Çocuk yaşam boyu daima eğitim içindedir. Çocukların gerçek büyüklerle bir oldukları en önemli mekân ise camilerdir.
Çocuklar okullarında dini öğrense de camisiz din, maneviyatsız bir yaşama sebep olur. Çocuklar camiyle buluşması sadece elif ba ve subhaneke değildir. Onlar büyüklerin mekânında, abdesti, namazı, cumayı, cenazeyi, imamı ve müezzini tanımaktadırlar.
Her çağ eğitim çağıdır, yeter ki şartlara göre talim ve terbiyeyi uygulayalım. Çocuklarımızın camiyi ve görevliyi sevmesi ancak bu mevsimde mümkündür. Edebiyatçılar başta olmak üzere hepimizin cami hatıraları vardır.
İşte size emekli bir Genelkurmay Başkanının hatırası: Diyanet üst düzey yetkileriyle yaptığı bir ziyaret görüşmesinde muhaplarına şöyle der Sayın Genel Kurmay başkanı; “Hocam ben sizin değil, çocukluğumdaki cami imamımın anlattığı dini seviyorum” sanırım bu hadise sayın başkanın hayatında cami ve imamın nasıl derin iz bıraktığını göstermeye kâfidir.
Haydi, çocuklar camiye, sevmeye ve sevilmeye
HAVAİ FİŞEK KİRLİLİĞİ
Eğlence ve gösteri amaçlı merasimlerde havai fişekler, rengârenk ışık ve ses gösterisi sunmaktadırlar. Geçtiğimiz Pazar günü akşamı bed bir ses, neymiş efendim havai fişek patlatıyorlarmış.
Sebebi ne olursa olsun gecenin bir yarısında koca şehrin ana merkezinde dahi insanların kulaklarını desibeli çok yüksek seslerle rahatsız etmek ses kirliliği değil midir?
Maalesef şehrimiz “panayır kasabası” görüntüsünden çıkamadı” Zira Kent meydanı yâda AKM önünde olur olmaz zamanlarda ki müzik gösterileri insanımızı rahatsız etmektedir. Hani ses kirliğiyle mücadele edilmeliydi. Ne oldu şimdi, beğenilsin veya beğenilmesin olur olmaz mekânda müzik, havai fişek gürültüleri bebeğinden, yaşlısına hastasından ders çalışanına, panik ataklısından streslisine kadar bir çok insanı rahatsız etmektedir.
Kim dur diyecek bu gürültülere. İki şeye oldum olası anlam veremiyorum. Birincisi hangi sebeple olursa olsun “yolların kapatılmasına” diğeri de gürültü olan ses sebeplerine. Hz Ömer RA yolun üzerinde kalan mescidi yıktırıp, yola katmıştır.
Kur’an da ki ayette ne deniyor; “Sesini kıs, muhakkak seslerin en çirkini eşeklerin sesleridir.” Lokman süresi
TEKRAR SORUYORUM
LÜTFEN DÜŞÜNÜYORSANIZ YAZINIZ?
1. NASIL BİR İMAM İSTİYORSUZUZ?
2. NASIL BİR MÜEZİN İSTİYORSUNUZ?
3. NASIL BİR VAİZ İSTİYORSUNUZ?
4. NASIL BİR KUR’AN KURSU VE HOCASI İSTİYORSUNUZ?
5. NASIL BİR DİNDERSİ ÖĞRETMENİ İSTİYORSUNUZ?
6. NASIL BİR CAMİ VE KURS DERNEĞİ İSTİYORSUNUZ?
GÖRÜŞLERİNİZ BİZİM İÇİN ÖOK ÖNEMLİDİR. İşte adresimiz; [email protected]
KIZ ÇOCUĞU SAHİBİ OLMAK
“Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelendiği zaman yüzü kızarır, hiddetinden köpürür. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Kız çocuğunu utana utana tutsun mu? Yoksa toprağa mı gömsün diye düşünür durur. Onlar ne kötü hüküm veriyorlar.”(Kur’anı Kerim Nahl, 58-59)
Peygamberimiz sav; “Her kim kız çocuklarından herhangi bir şeye (bakıma, terbiyeye) velayet eder ve onlara iyilik edip güzel muamelede bulunursa, o kız çocukları kendisi için cehennem ateşinden koruyan bir perde olurlar.” (Buhârî, Zekât, 10, Edep, 18; Müslim, Birr, 147)
“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi. ( Müslim, Birr 149. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 13)
“Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 13)
KÜRTAJDAN KURTARDIĞIM
BEBEĞİN KULAĞINA EZAN OKUDUM
Dokuz ay on gün evvel bir telefon geldi. Genç bir ses ve tanıdığımın refakatiyle aradığını söyledi. Derdi neydi biliyor musunuz? Onlar yeni evlenmişler ve çocuk sahibi olmayı düşünmemişler.
Onların ifadesiyle bayan “kazaen!” hamile kalmış. Şimdi dertleri ve kararları bu çocuğu aldırmakmış. Neyse telefonla uzunca konuştum ve asla bu yanlışa düşmemelerini ve bu günahın telafisi olmadığını anlattım, sağ olsunlar beni dinlemişler ve yine bir telefon aldım. Hocam kızımız oldu kulağına ezan okuyup ismini verir misin?
Ne kadar sevindim bilemezsin. Çünkü topraktan diri olarak kurulan bebeği görecektim. Eve heyecanla gittim. Bebekler hep güzeldir ama bu güzeller güzeliydi, yanağına dokunmaya ve öpmeye kıyamazsınız. Sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet ve duayla ismini söyleyerek mutluluk içinde ayrıldım. Düğünlerde dahi bu kadar sevinmemiştim.
Ebeveyne şöyle latife yaptım; Bebek benimdir, sizin taşıma ve doğum sevabınız size yeter, büyüyünceye kadar emanet ediyorum, sonra alacağım. O bebeği şimdiden özledim. Ama bebeğin kulağına bir sır söyledim. Anne ve babanın kararını sana söylemeyeceğim. Ailece üzülmeyiniz diye. Babanın sadece gönlü değil, gözü de gülüyordu.
Bu şekilde doğumuna sebep olduğum iki bebek daha var elhamdülillah. Ya ölümlerine sebep olanlara ne demeli “Allah’ım içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin?” (ayet meali)
O ÇOCUKLARINDA PEYGAMBERİYDİ (SAV)
Kavminin 8 Yaşındaki İmamı: Amr bin Seleme
Amr bin Seleme öğrenmeyi çok severdi. Kendi şehrine gelen sahabelerden Kur’ân öğrenmiş, Hz. Peygamber’e gönül vermişti. O büyük Peygamber sevgisini sığdırmıştı küçücük kalbine.
Kavmi, Hz. Peygamber ile anlaşmak üzere bir heyetle gidiyordu. Amr da heyete katıldı. Kavmi Hz. Peygamber’in huzuruna geldi. Hz. Peygamber Amr’ın kavmiyle görüştü. Kavme bir imam seçmesi gerekiyordu. İmam seçmede ise ölçü Kur’ân’ı en iyi bilmekti. Hz. Peygamber, Kur’ân’ı en iyi bilen kişi olması dolayısıyla Amr bin Seleme’yi imam seçti. Amr, Hz. Peygamber tarafından kavmine imam tayin edildiğinde 8 yaşındaydı…
DEVEDEKİ ÇOCUK VE PEYGAMBER
Abdullah bin Ömer’e Babasından Satın Alınıp Hediye Edilen Deve
Abdullah bin Ömer henüz küçük bir çocuktu. Babasının, Hz. Peygamber ile bir yolculuğunda o da bulunmuştu. Abdullah, babasının devesine binmişti. Deve, yeni binildiği için oldukça hızlıydı. Abdullah’ın devesi hep kafilenin önüne geçiyordu. Abdullah deveye söz geçiremediği için babası sürekli kafilenin önüne geçmek, deveyi geri çevirmek zorunda kalıyor, sık sık çocuğuna sesleniyordu:
−“Abdullah, kafilenin önüne geçme!”
Abdullah’ın devesi, tekrar tekrar kafilenin önüne geçince, baba oğlunu azarladı:
− “Abdullah, Allah’ın Rasûlü’nün önüne kimse geçemez.”
Çocuğun azarlanması Hz. Peygamber’i üzmüştü. Babaya:
− “Şu deveyi bana satsana.” dedi.
Baba, Hz. Peygamber’in bu isteği üzerine
−“Ey Allah’ın Rasûlü! O senindir” diyerek cevap verdi.
Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve isteğini tekrarladı. Bunun üzerine baba deveyi sattı. Deve artık Hz. Peygamber’indi. Devenin yeni sahibi, Abdullah’a seslendi:
− “Abdullah, artık deve senindir. Ona istediğin gibi binebilirsin!”
MÜEZZİN MAHZURE
Küçük Mahzure tüm çocuklar gibi dışarıda oyun oynamaktaydı. Küçük çocuk, oyun esnasında müezzin taklidi yaparak, alaylı bir şekilde ezan okuyordu.
Oradan geçmekte olan Hz. Peygamber çocuğun yanına gitti: “Haydi bir ezan da bana oku!” dedi. Mahzure ne yaptığının farkına varmış, pişman olmuş ve utanmıştı. Hz. Peygamber ondan ezan okumasını istediği için bütün gayretini göstererek ezan okudu. Birkaç yanlış dışında Mahzure güzel bir ezan okudu.
Hz. Peygamber yanlışlarını düzeltti. Sırtını sıvazlayıp: “Mübarek olsun!” dedi. Mahzure şaşkındı. Kızılmayı beklerken lütuf ve ikram görmüş, bir de dua almıştı.