Paylaşılmayan yaşam, paylaşılmayan azık gibidir; bereketi hiç olmaz. Paylaştıkça çoğalır insan. Ataol Behramoğlu derki Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var şiirinde “Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.” Bize sunulmuş bu hayatı en verimli bir şekilde yaşamak zorundayız.
Geçtiğimiz günlerde gazetemizde kadın girişimcilerle bir dizi röportaj gerçekleştirildi. Oldukça ilgi çeken bu röportajların bir tanesinde bir kadın okur şöyle yorum yazmış; “Önce erkeklerin istihdamı bitsin sonra kadınlar. Ama hanım işleri elbette onlara verilmeli… Kadınımız evde çalışmalı ağırlıklı olarak. Evde az mı iş var. Kaç çeşit mesleği birden evde icra ediyor…” Aynı söylemden oluşan Mustafa Aydın hocamızın da Cuma günleri gazetemizde yazdığı yazılarda böyle bir bölüm vardı. Onun bu yazısını da bir âdemoğlu yorumuyla (kadınların evde olması gerektiğini) tasdiklemişti. Bu âdemoğlu belli ki, paylaşmayı bilmeyen, her şeyin önüne hazır gelmesi gerektiğini düşünenlerden. Her iki yorumcu okuru da hayatlarını hane halkıyla paylaşmaya davet ediyorum.
Mustafa Aydın hocamızdan da bir hafta tüccar olan peygamberimizin ilk eşi Hz. Hatice’yi yazmasını diliyorum kaleminin hakkaniyeti dayanarak.

Diğer kadın okur için ise söyleyeceğim şu. Kafasını ev işlerinden kaldırıp etrafına bir baksın. Kadınlar ne işler yapıyorlar, ne zorlukların üstesinden gelip, kimlere ne faydalar yaratıyorlar diye. Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınların halini bir gözlemlesin. Kocası, annesi, babası onu bıraktığı zaman ev işleri onu ya da çocuklarını veya bakmakla yükümlü olduğu kişileri doyuracak mı bir sorsun kendine. Varsayalım yorumcu kadınımız, zengin bir kadın, ekonomik açıdan bir sorunu yok, sosyal güvencesi var. Böyle çok kadın var bildiğim hepsi de sosyal sorumluluk projelerinde yer almakta. Sakarya Lösder Başkanı Nihal Akar, Sakarya Sosyal Hizmetler Vakfı başkanı Pakize Tuğcu, Sakarya Otizmle Yaşam Derneği başkanı Gülser Ergün, Rumeli Vakfı başkanı Gülsen Öziş, Türk Kadınlar Birliği ( TKB) Sakarya Şube Başkanı Tevhide Yağan, Kadın emeğini Değerlendirme Vakfı saha sorumlusu Neslin Gümüş aklıma ilk gelenler.
Bu saydığım kadınların hepsi; muhtaç bir annenin, bir kadının, öksüz bir çocuğun, yaşlı bir insanın, hastalıkla savaşan umutsuzların umudu olmuş, hayat denen armağanı onların ellerine tutuşturmuştur kimse görmeden. Onlar hayatın bütün zorluklarıyla hem evlerinde hem de evlerinin dışında baş etmeyi bilmiş dik durmayı seven güçlü kadınlar.
Gazetemizde yayınlanan Girişimci Kadınların röportajları gazete, internet ve sosyal medya marifetiyle 10bin küsur kişiye ulaştı. Kendi paralarını kendileri kazanan, istihdam yaratan (kadın/erkek demeden), ekonomiye katkıda bulunan, hem eş, hem anne hem de evlerinin üstesinden gelen bu kadınlar güçlü kadınlardır. Hepsi kendi sektöründe başarıya koşmakta olan mutlu kadınlar. Çünkü onlar üretiyorlar, katma değer yaratıyorlar ve ellerinden geldiğince sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorlar ve de bu projelerin başındaki hemcinslerini destekliyorlar. Onlar hayatın içindeler ve hayat denen bu armağanın kıymetini biliyorlar. Onlar gibi niceleri var ki, gelecek dönemde birçoğu SATSO Kadın Girişimciler meclisinde yerlerini alacaklar. (TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na teşekkürlerimizle)
Zayıf kadınlar (aslında tembel kadınlar demek daha doğru olacak) için Can Yücel’le bitirelim yazıyı; “Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın. Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın, bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin; kimseye dayanmayacaksın! Dünya da sensin, evren de!”